Bu Blogda Ara

Ferhan Şaylıman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ferhan Şaylıman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Haziran 18, 2024

PORTRELER Ferhan Şaylıman





Yaşamın, ölümün, varoluşun gizemini çözebilmek mümkün mü? 



Hani bir an, belki bir an bile değil, hafifçe, belli belirsiz esip geçen ama belleğinizde silinmez bir yer eden hanımeli çiçeğinin kokusu gibi… Kimi karşılaşmalar da öyle, o kadar hafif, zarif ve asla unutulmayacak anlar yaşatsa da hep kaybolup gitmiyor mu?


Ferhan Şaylıman’ı (*) tanımam eskilere dayanır, SBF yıllarına. Basın Yayın Yüksek Okuluna giden yokuş henüz sağlı sollu betonlaşmamıştı, benden yüksekti onun sınıfı ama uzaktan uzağa birbirimizi duyar, bilir, gülümseyerek selamlaşırdık. 


Mezuniyet sonrası yıllar yılları izledi, işler güçler, gazeteciliğin aslında “suya yazılan” sayfaları, TV ekranlarının “anında parlayıp sönüp giden” görüntüleri araya girdi, hep “imza” olarak bildik birbirimizi. Başarılar, düş kırıklıkları, bırakıp gitmeler, yeni sayfa açmalar derken gazeteciliğin değirmeninde öğütülen yaşamlar sürdürdük.


Bir gün telefon edip, kendi kurduğu yurtseverlik.com sitesinde yazı yazmamı istedi. Benim bir köşede sessizce iğneyle kuyu kazdığım blogumu (**)  keşfetmiş, yazılarımı okumuş, bana öyle güzel sözlerle dönmüştü ki, yaşamıma kucak dolusu güller serpilmiş gibi oldu. O günden sonra neredeyse her gün telefonlaşır olduk, çalıştığımız gazetelerin sabah toplantıları gibiydi görüşmelerimiz, su gibi akan süreçte günün olaylarını, siyasi figürleri, yaşamın gidişatını konuşur, olayları bir yerinden tutmaya çabalardık. Nasıl oluyorsa, savunduğumuz fikirler hep aynı noktada buluşuyordu, “haberi gözünden tanımak” zaten işimizdi de, sonunda ikimiz de birer insan sarrafı mı olmuştuk? Neden aynı portreleri aynı renklerde çizgilerde boyuyorduk? Biz kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi biliriz hesabı mıydı bizi buluşturan?


Kimi zaman katkı istedi benden Ankara’ya dair, kimi siyasilere, gazetecilere ulaşmak için… Kimi “şöyle bir şey yapsak nasıl olur?” tarzındaki, fikirlerimizi, projelerimizi, çala kalem söylemlerimizi paylaştık… (***)




Son günlerde yine sıkça telefonlaşmıştık ama sanki bir tuhaflık vardı, o eskilerin dediği “hissi kablel vuku” denen şey mi gelip bulmuştu beni?  Onun yönetimindeki web sayfası sanki ilerlemiyordu, takılıp kalmıştı. Arayıp canını sıkmak istemedim, bir keresinde yaşandığı gibi, “teknik nedenler” diye düşündüm. Bu sabah, bir baktım Ferhan’ı yitirmişiz, inanamamak değil, acı değil, şaşkınlık değil,  sözcükle anlatılması imkansız dev bir boşluğa düştüm desem de yetersiz kalır…


Hani  Ferhan, sen “Hiçlik”’te (****)  diyordun ya:


-Ertelemek, yaşamın mayasını kaçırır.
Kızdıysan bağır, sevindiysen söyle, acıktıysan ye, uykun geldiyse yat, özlediysen arkasından koş, sıkıldıysan çarp kapıyı çık, konuşmak istiyorsan konuş.
Sonraya ertelenen ne varsa ruhunu, kokusunu, tazeliğini öz suyunu yitirir.


Bağırmak istiyorum, haykırmak… Yapamıyorum sevgili Ferhan, kapıyı neden bu kadar erken çarpıp çıktın?


(*)https://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/ferhansayliman.html

(**)  https://draft.blogger.com/blog/post/edit/8040302494100421276/5861263934048583014

(***) https://youtu.be/H3oo_0e-9zU?si=ffNjg_-LfeYq65kv

(****) https://www.amazon.com.tr/Hi%C3%A7lik-Ferhan-%C5%9Eayl%C4%B1man/dp/6052885777

Pazar, Kasım 21, 2021

Cem Karaca’yı silemezler!






Cem Karaca
yı kim unutabilir, nasıl unutturabilirler Allahaşkına? O nezle görmemiş” ama ne yazık ki sigara dumanıyla tütsülenmiş kendine özgü davudi sesiyle İşçisin sen işçi kal” diye haykırışınıBu son olsun” sözüyle dünyaya sitemini ve belki de canına tak edip artık yeter” diyerek bizlere veda etmek istediğÇok Yorgunum” şarkısını hangimiz unutabiliriz? 

Kimi zaman düşünüyorum da, Türkiyede zaman zaman zorbaların eline geçen devlet gücü nasıl bu kadar acımasızca kullanılabildi, kendi aydınından, aydınlıktan korkan o zorbalar Türk aydınını ürkütmek, uzaklara sürmek, yok etmek için nasıçabalayıp durdular? Karanlık güçlerin pençesine kimleri kimleri kurban vermedik bugüne kadar? Say say bitmez

Cem Karacaşarkılarında kendimizi bulduğumuz, önümüze yeni ufuklar seren, bu böyle gitmez, gitmemeli” diye haykırarak fikrimizi aydınlatan bir dev değil miydi? Ne acı ki 12 Eylül’ün darbecileri onu da silip yok etmek istemediler mi? 

Geçtiğimiz günlerde Gazeteciler Cemiyetinde son derece ilginç bir söyleşi izledim. TRT Ankara Radyosunun 30 yıllık programcısı Sibel Nart, radyoculuğu, radyo tutkusunu” dile getirdi. Söyleşiyi genç, başarılı meslektaşım Yıldız Yazıcıoğlu yürütüyordu, sohbet döndü dolaştı 12 Eylül Sürecine geldi. Sibel Nart o yılları anlatırken, Cem Karacanın bir şarkısını programında kullanmak için TRT Diskoteğine (arşivine) indiğini ve Karacanışarkılarına bir türlü ulaşamadığını, 12 Eylül yönetiminin yasaklı kıldığı” sanatçının bütüşarkılarının arşivden meğer silinip yok edilmiş olduğunu fark etmemiş mi? 

O an, acıyla, isyanla doldum inanın… Böyle bir acımasızlık nasıl yaşanabilirdi? Ama o yıllarda faşizmin dişlileri arasında ezilenler gerçekten de öyle çoktu ki… Türkiyeye hizmet için yaşamını ortaya koymuş Demirel, Ecevit gibi politikacılar, o dev protesto mitinglerinin kahramanları, hapislerde çürütülen sendikacılar, 1402lik ilan edilip üniversitelerinden koparılan hocalar, yazarlar, gazeteciler, neredeyse aydınların tamamı “kara listelerde yer almıştı da, darbecilerin bir de cüret edip  müziğin, sanatın” üstünden silindir gibi geçmeye kalkışmaları nasıl bir hoyratlıktı?

-E, ne oldu şimdi peki?

-Nerede o bir emirle demirleri kestiren” takım? Yüzde bilmem kaç oyla kabul ettirdik” deyip böbürlendikleri Anayasayaları, yasaları, kararnameleri dürülüp bükülüp bir kenara sokuşturulmadı mı? Hepsi ahalinin yüzüne bakamayacak duruma gelip, itibarlarını sıfırlayıp, gıyaplarında yargılanıp cezalara mahkum edilip yok olup gitmediler mi?

TRTnin başarılı ismi Sibel Nartla (ne yazık ki o da erken emekliliğe zorlanmış aydınlardan!) yapılan bu söyleşiyi izlemenizi öneririm. Gazeteciler Cemiyetinin Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi programının linkini (*) tıklamanız yeter.

Zoom programı üzerinden sanal ortamda yayınlanan söyleşiyi ben fiziki olarak aynı salonda” izleyebilen şanslılardandım, aaah ah!” diye hayıflandım:

-Ne güzelmiş meğer pandemi kabusundan önce elimizle tuttuğumuz, gözümüzle gördüğümüz gerçek insanlarla karşı karşıya gelebildiğimiz buluşmalar?

Söyleşi sürerken ben de çok merak ettiğim bir konuyu sorabildim:

-84 yıllık radyo tarihimizin geçmişinde, Türk müziği yayınlarının yasaklanmasıüstelik de bu yasağın Atatürk’ün sözde! emriyle uygulanması gibi bir kara leke var mıydı? Kendisi Türk müziğine hayran, hatta keyiflendiğinde şarkılara eşlik eden, hatta ve hatta Safiye Ayla, Müzeyyen Senar gibi dev sanatçıları Çankaya Köşküne her daim davet edip sofrasında onurlandıran Atatürk gerçekten böyle bir emir vermiş miydi? Bu laf başta Mehmet Barlas olmak üzere kimi yazarlar tarafından yıllardır sakız gibi çiğnenip durmuyor muydu?

Sibel Nart, böyle bir söylentinin ortalıkta yıllardır dolaştığını ancak kendi sorgulamalarında bu durumun gerçekliğine dair bir bilgi edinemediğini anlattı:

-Bunu o yılları yaşamış, anılarını paylaşmış büyüklerimizden de sorguladım. Sanırım Atatürk kaynaklı böyle bir talimat asla olmamış, onun  -radyolarımızda kaliteli, üst düzey eserler yayınlansın- şeklindeki görüşünü yanlış yorumlayanlar olmuş. Hatta Atatürk radyolarda kendisinin de sevdiği Türk müziğinden eserlerin bir süredir yayınlanmadığından yakındığında bu durumu öğrenip tepki göstermiş ve yanlış düzeltilmiş…

Yazar Ferhan Şaylıman’ıGüncelin Batağı” sözünü çok seviyorum. Gerçekten de güncel” çoğu kez havanda su dövüp durduğumuz, kendimizi geliştirmek şöyle dursun, önümüze ardımıza bakmayı bile bizlere unutturan bir batak… Son 20 yıldır hep birlikte bu batağın içinde, Türkiyenin tüm aydınları, iş bilenleri, düzgün dürüst insanları, politikacısı, sanatçısı, işçisi emekçisiyle debelenip duruyoruz. Bir anlamda sürekli ormanı konuşuyoruz, ağaçları gözden kaçırıyoruz, oysa çözümlenmesi gereken o kadar çok sorun var ki, tek tek ele alsak iyi olmaz mı

Örneğin, TRT radyolarının arşivleri elden geçirilse, halen dev plaklarda (onları çalabilen pikapların iğnesi içeriden dışarı doğru dönüyormuş!)  hapsolmuş durumdaki kayıtlar yenilenip bugünkü teknolojiye aktarılabilse şahane olmaz mı?

 

(*)https://twitter.com/Democracy4Media/status/1461321549621903367?t=t9burmTZX0wN3of_S2AFKA&s=08

2023 YILINDA BASIN SEKTÖRÜ

  Türk Basını , 2023 yılı boyunca  usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini büyüteç altına almakla birlikte, çoğu kez bu haberlere yayın yasağı g...