Ana içeriğe atla

Levreğin kılçığı aklıma! takıldı


“Ne levrekmiş yahu!” diyeceğim geliyor da,  bu levrek başka levrek, yarım asır önce “Ekose Eteğiyle Siyaseti darmadağın etmiş!” (*) şimdi de tıpkı Şebnem Bursalı’nın Monaco’da afiyetle yediği ıstakoz gibi, basın gündemini karıştırıyor…

-Ayol sen bu levrek meselesini niye bu kadar uzattın? Kabak tadı vermedi mi?


Diyenler olabilir,  üstelik Atina’da  gezip tozmak varken niye mi bu konuya takıldım? 


Söyleyeyim… Bu yazılar nedeniyle art arda Ankara’dan gelen telefonlar yüzünden… Dün de, meslektaşım Olay Tan aradı:


-Yazıları okuyunca Ergin Konuksever’e haksızlık edildiğini düşündüm. O sırada Günaydın’da çalışıyorduk.Yalova’da İhsan Sabri Çağlayangil’in davetindeki tüm resimler ona aittir, zaten paylaştığınız gazete kupüründe onun imzası açıkça görülüyor, esasen Günaydın gazetesinde resimsiz haber, yok hükmünde sayılırdı, yani hiçbir şey ifade etmezdi. Sonuçta İhsan Sabri Çağlayangil’i zor durumda bırakan Ekose Etekli Levrek haberini yaratan gazeteci aslında Ergin Konuksever’dir …Ölümünden kısa bir süre önce onunla bir söyleşi yapmıştık, orada da emek verdiği haberin sonraları farklı isimlere mal edilmesinden dolayı kırgınlığını ifade etmişti, şimdi yeri geldiği için bunu hatırlatmayı ben de vicdani borç kabul ettim. (**)


Bizim meslekte “fikri takip” denen konu önemlidir, meslek büyüklerim Hasan Cemal ve Altan Öymen’in görüşlerine önceki yazımda  (***)yer vermiştim, bunun üzerine Altan Bey ile yeniden konuştum, şöyle dedi:


-Ekose Etekli Levrek meselesi, o günlerin ortamını anlatan çok enteresan bir olaydı, siz yazınızda detayları dile getirmişsiniz zaten, Ergin Konuksever o zamanlar foto muhabiriydi, sanırım Hasan Cemal’le birlikte gitmişlerdi Yalova’ya. Tabii büyük sansasyon yaratan haberlerdeki imza önemlidir ama -Hasan o günlerde mahkumiyeti olduğu için imzasını koyamadı- diye biliyorum. Necati Zincirkıran’ı bulabilirsem ona da sorar sizi ararım.


———Can Pulak’tan Çağlayangil’e Hodri Meydan—-



Ergin Konuksever artık hayatta olmadığı için şimdi ben de vicdani yük altında kalmıştım, o yıllarda Günaydın gazetesini yöneten Necati Zincirkıran’a ulaşmayı ben de denedim ama başaramadım, birden aklıma geldi: “Gazetenin Ankara Temsilcisi o zamanlar Can Pulak değil miydi?”  Hemen telefona sarılıp onu aradım:


-Can Bey, ekose etekli levrek olayını hatırlıyor musunuz?

-Hatırlamaz olur muyum? Ergin Konuksever’indi o haber, büyük olay yaratmış, hatta seçim sloganına bile dönüşmüştü. Halkın tepkisine yol açan o haberin kupürleri Bursa’da, Adalet Partisi ve İhsan Sabri Çağlayangil’in muhalifleri tarafından  bütün evlere kapılarının altından atılıyordu, Çağlayangil neredeyse seçimi bu yüzden kaybedecekti. Başbakanlık merdivenlerinde de Günaydın’da çıkan bu haber yüzünden adeta kavga ettik, bana çok kızmıştı.

-Neden?

-Çünkü ertesi yıl da Yalova’da davet veriyordu ve ben kendisine Başbakanlık merdiveninde rastlayınca, şöyle söylemiştim:


-Yalova’ya ben de bu sene gelip, davete katılacağım…

-Ama ben sizi davet etmedim ki, davetsiz misafir olur mu?

-Olur, ben gazeteciyim, davetsiz de olsam, her yere girerim…


Hatta “Hodri Meydan” diye bir yazı da yazmıştım.

Nitekim İstanbul’a gittim, rahmetli Abdi İpekçi ile buluşup Büyükada’ya geçtik, o gece adada katılmamız gereken bir kutlama vardı. Ertesi gün ben vapurla Yalova’ya hareket ettim, rıhtıma yanaştığımız sırada baktım gençlerden bir kalabalık var, sordum:


-Ne oluyor?

-Can Pulak’ı bekliyoruz

-Ne yapacaksınız Can Pulak’ı?

-Çağlayangil’in evine götüreceğiz

-İşte o benim, karşınızda Can Pulak


Gençlerle birlikte o gün, on on beş arabadan oluşan bir konvoyla biz Çağlayangil’in evinin önüne klakson çala çala geldik, arabadan indim, kapıyı büyükelçi Ömer Akbel açtı, ardından Çağlayangil geldi, -ooo Can Bey, hoşgeldiniz  şeref verdiniz- dedi bana ama hemen ekledi; -yalnız fotoğraf makinesiyle giremezsiniz-… Ben de, “o benim silahım, onsuz hiçbir yere gitmem- dedim, gerginlik oldu, çıktım dışarı, biraz sonra baktım, yandaki evlerin birinin çatısından Necmi Onur bana sesleniyor, o sırada Hürriyet gazetesindeydi. Ben de evin çatısına çıktım bir baktım ki, Çağlayangil’in bahçesi kabak gibi gözüküyor, çektik fotoğrafları, biraz sonra kapı çalındı, Çağlayangil Büyükelçi Semih Akbil’i bana göndermiş, -çağır Can’ı da sulh olalım- diye…


İşte böyle… Hiç unutmam, gazetedeki bir resimde o mükellef sofranın arkasında, uzaktan yemeklere bakan çocuklar var, -misafirler butları, çocuklar kemikleri kemirdi- diye altyazı yazılmıştı altında…



İşte böyle dostlar, İhsan Sabri Çağlayangil’in sofrasında diplomatların yediği levreğin derdi tam yarım asır sonra bizi böyle gerdi, bilmem artık bundan böyle ıstakoz nelere yol açar…


(*) https://bennursunerel.blogspot.com/2024/04/ekose-etekli-levrek-mi-monaco-istakozu.html

(**) https://youtu.be/TBtmF7baK_A

(***)https://bennursunerel.blogspot.com/2024/04/ekose-etekli-levrek-yazsndaki-hatam.html






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...