Ana içeriğe atla

Rio’da Türk Rüzgarı (3)









Feyzan ve Mehmet’e


-A evet size sözüm vardı. Caipirinhas içecektik. Nasıl mı yapılıyor? Şeker kamışından üretilmiş bir tür rom kullanılıyor, “Kaçaça denilen... Bir limonu ince ince doğrayın önce, sonra havanda ya da bir  cam kasede, üzerine yarım çay bardağı toz şeker ekleyip, hafiften ezin... Limon koksun heryer... Şimdi bardaklara dağıtın o şekerle ezdiğiniz limon dilimlerini, üstüne bolca buz ekleyin ve kaçaçayı doldurun bardağa... Karıştırın, işte size caipirinnhas.... Mmmm nefis değil mi? Afiyet olsun...

Copacabana'da bikini satışı
Rio’da tam bir tropik iklim var, hava sıcak, rutubetli... Hemen plaja inmeli... Hangisine mi? Valla hangi havanızdaysanız, örneğin Copacabana, isterseniz voleybol ya da tenis oynar, kendinize güveniyorsanız 3 metrelik dalgalarda sörf de yapabilirsiniz... Ya da uzanın şöyle kumlara, önünüzden seyyar satıcılar gelip geçsin, tam karşınızdaki “Şeker Tepelerini” seyrederek hülyalara dalın...

-Burada denize girilmiyor ama... Denizde yüzen bir kişi bile yok...

Dediğinizi duydum, evet, sanırım öyle... Okyanusun 3 metrelik dalgaları hiç eksik olmuyor ki... Bu yüzden denizde sadece sörfcüler var. Birisi demişti ki, “Rio’da denize girilmiyor, duruluyor sadece.” Bu galiba doğru... Olsun, plajda vakit geçirmek çok zevkli. Bir şeyler atıştırmak, Caipirinnhas içmek... Üstelik seçenekler de bol... Bugün Copacabana, yarın Ipanema... Plajlardan plaj  beğen. Ama Ipanema daha bi sosyetik... Oraya giderken güzelce çeki düzen vermeli saça başa şöyle... A, bir de “Kırmızı Plaj” var, bir gün de oraya gideriz. Ya da adalarda piknik yapabiliriz. Hatta tekne kiralayıp gezebiliriz...

-Türk rüzgarı dedin de... Pek anlaşılmadı...

Türk Rüzgarı
Dediniz di mi? Evet, şu sıralarda tüm Brezilya’da Türk Rüzgarı esiyor... Bunun sebebi THY’nin de sponsor olduğu televizyon dizisi... Hani bir zamanlar biz Türkler “Köle Isaura’yı” izlerdik, hayat dururdu... İşte şimdi Brezilya’da durum tıpa tıp bu. Dizi başladığı anda sokaklarda trafik bile azalıyormuş... Bir Brezilyalı bebeğin Türkiye’ye kaçırılıp evlat edinilmesi varmış odağında dizinin... Kız yıllar sonra anlıyormuş asıl ailesinin  Brezilya’lı  ve çok fakir olduğunu... Dizi, yer yer Istanbul ve Kapadokya’da geçiyormuş... Onun için hangi dükkana girsek soruluyor:

-Nerelisiniz?

-Türküm dediğinizde ise size hemen  Türkçe “iyi akşamlar”, “günaydın” filan deyip, Kapadokyayı Istanbulu soruyorlar... Bu nazar boncuklarının satıldığı dükkan da böyle bir Türkiye hayranlığının simgesiydi sanki...

Teleferik
Akşamüstü Şeker Tepelerine çıkıyor muyuz? E tabii, Rio’da yapılacak en güzel şeylerden biri bu. Önce teleferiğe gidip sıraya girmeli... Şapkanızı, güneş gözlüğünüzü hatta şemsiyenizi hele hele de fotoğraf makinenizi sakın unutmayın... Uzun bir bekleme kuyruğu var teleferikte, gemi turlarından gelen 80-100 kişilik turist gruplarının beklemeden teleferiğe alınması da işin cabası... E, ne yapsınlar? Rezervasyonları önceden kesinleştirilmiş. 
Şeker Tepelerinden Rio

-Oh, teleferiğe nihayet bindik... Manzara şahane... Burası 1. Etap... İşte aşağıda Copacabana, işte kırmızı plaj... Al gözüm seyreyle... Şak şak şak... Eller deklanşörlerde... E, şimdi de ikinci etaba çıkmalı... Ufff dünyanın tepesinde miyiz artık? Rio ayaklarımızın altında... Şu sis de olmasaydı keşke...

-“E peki, Brezilyalılar mutlu mu?” diye merak ediyorsunuz değil mi? Bilmem, mutluluk heryerde bireysel... Ama son yıllarda özellikle Rio açıklarında bulunan petrolle ülkenin refah seviyesinin bir anda yükseldiği doğru galiba... Bir söyleme göre son 10 yılda tam 50 milyon insan fakirlik seviyesinden birden orta sınıf seviyesine yükselivermiş... Yolsuzluk yine varmış ama görece azalmış... Emlak fiyatları dünya jet sosyetesinin de katkısıyla katlanmış tabii Rio’da... Copacabana’da okyanusa bakan bir daire 1.5 milyon dolardan el değiştirirken  Ipanema’da bu rakam 3.5 milyon dolarları buluyormuş. Hele Leblon’da gayrimenkul fiyatları daha da yüksekmiş...
Ipanema
Gecekondular
İyi ama gecekonduları da unutmamalı... Leblon’un, Ipanema’nın  bakımlı gökdelenlerinin hemen ardında dağlara tırmanan sayısız gecekonduda onbinlerce insan yaşıyor...

-“Akşam ne yiyeceğiz?”

diye mi sordunuz... Isterseniz şu lunaparka benzeyen Marius’a gidelim, hani şu tavanlarında duvarlarında binbir çeşit tuhaf eşyanın (piyano, imbik, para kasası vs.) yapışık olduğu Copacabana’daki restoran... Dev bir açık büfe var antreler ve tatlıların yer aldığı...  Yalnız dikkat edin, sürekli masanıza gelip, tabağınıza et ya da balık aktaran garson sizi sonunda mide fesadına uğratabilir... Ya da Ipanema’ya uzanalım, Riso’da yer ayırtmıştık... Hani şu aynı zamanda sanat galerisi olan butik restoran...

-Buralarda adambaşı hesap 100 doları buluyor, boşverelim yahu...

Diyorsanız, caddelerde turlayalım... Sokakta ya churros, ya papaya krebi ya da birer tane haşlanmış mısır alıp açlığımızı bastırırız, bira da içeriz yanında... Ya da şu İtalyan restoranına mı gitsek? Müzik de var, sevimli ihtiyarlara “Girl from Ipanema”yı çaldırsak fena mı olur?

-Ahh, ne yazık ki sonuna geldik Rio tatilinin... Bavulları toplamalı... 

Riso
-“Daha çok şey vardı yapacak” diyorsunuz biliyorum... Botanik parkına gitmeliydik, müzeleri, sanat galerilerini gezmeliydik... Hatta şu meşhur zümrütleri, safirleri, elmasları nasıl işliyorlar bunları görebilmek için Stern’e ya da Amsterdam Sauer’e uğramalıydık ama kısmet değilmiş... Şu Amazon bitkilerinin tohumlarından yapılmış bilezikler neyimize yetmiyor?

-Bi dahaki sefere... Adeus (*) be güzelim Rio De Janeiro...


(*) Adeus: Elveda
(**)Sou: Son


--------------Sou----------

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...