Ana içeriğe atla

Corona günlüğü

Sevgili günlük,

Corona olayı hepimizi  günlerdir hapsetti. “Bu durumda evin en çok ziyaret edilen yeri neresi?” diye soracak olursan, “mutfak ve buzdolabı” desem ne dersin?

Sabahtan  ellerimi güzelce sabunladım, sonra geçtim mutfağa... “Acaba ne pişirsem?” diye düşünürken sebzelikteki kabak ve patlıcanlar gözüme takıldı. “Mevsimi değil” dediğini duydum da, arada bir lezzet değişikliği de lazım değil mi?

Üstelik artık eve mahkum olduğumuz için, sebzeleri kızartmak yerine  fırında pişirsem hafif olur değil mi? Patlıcanları ince ince dilimleyip tuzlu suda bıraktım sonra biraz haşlayıp  mısır ununa buladım... Kabaklara gelince, dış kabuklarını hafifçe kazıyıp yuvarlak dilimledim, unlayıp bütün bu malzemeyi fırın tepsisine dizdim, hafifçe zeytinyağı sürdüm ve fırına verdim. Nar gibi kızardılar.

Dünden kalanları da ısıtıp,  sofra kurduk, öğlen yemeğimizi afiyetle yedik....

Sonra kanepeye  geçtim, elimde kitabım (*), Selim İleri’yi çok severim bilirsin, Corona gelişmelerini atlamamak için televizyonu da açıp, sesini kıstım, arada bir kitaptan kafamı kaldırıp ekrana göz atıyorum, önceleri çok keyifliydim ama sonra baktım ki aynı sayfayı defalarca baştan sona yeniden geçiyorum ama okuduklarım aklımdan silinip gidiyor.

Neden mi? Neden olacak, televizyonda ikide birde “son dakika” uyarıları geçiyor:

-İtalya ölü sayısında Çin’i geride bıraktı.
-İran’da ölü sayısı tırmanıyor

-Hay aksi, peki bizim durumumuz ne olacak?

Diye endişelenmeye başladım, çünkü ertesi gün mutlaka yaptırmamız gereken bir kan tahlili var. Hastaneye nası gideceğiz? Ya virüs kaparsak?

Kalktım mutfağa geçtim, aaa dün yaptığım cevizli çörekler cam kavanozda bana göz kırpıyor,:

-Bir tane alsam ne olur sanki?  Hiç bir şey olmaz, öğlen fırınlanmış sebze yedik, sıfır kalori, ye gitsin, aaa aman bu ne lezzetmiş yahu, dur bir tane daha alayım, çayla iyi gider. Nimet Ablam sağolsun, onun tarifi...

Hmmm  kitabı yeniden alıyorum elime, sözde 15 sayfa okumuşum ama aklımda kalan hiçbir şey yok, dön başa...

-CNN de New York belediye başkanı konuşuyor, ne diyor acaba? Of, 30 bin akciğer makinesi gerekiyormuş. Acaba bizde durum nasıl?

Dur yahu,  bizim memlekette durum belki o kadar kötüye gitmeyecek, bozma moralini... O zaman bir parça çikolata mı alsam? Hem, moralimi düzelir hem de mesajlarımı gözden geçiririm.


Yahu şu Beyoğlu çikolatasını nasıl da yaygınlaştırdılar böyle? Eskiden sadece  Beyoğlu’ndaki büfelere has bir şeydi, maaşallah şimdi bütün marketlerde var. Amaaan “üzümü ye bağını sorma” demişler, hele içindeki bütün fındıklar nasıl da lezzet vermiş.

Kitap yeniden elimde ama  cep telefonumun ekranında sürekli ışıklar yanıp sönüyor, bakmasam olmaz...

Şimdilerde gazetelerde haber maber yok, hepsi “sahibinin sesi” vaziyetinde, onun için en iyisi sosyal medyadan bilgilenmek...

-Aytaç Yalman’ın (**)  ölümü Corona’danmış... Hmmm, neden gizlice, törensiz gömüldüğü anlaşıldı komutanın. Duyulsun istemediler. Daha bizden neler saklanıyor kim bilir.
-Bir video, doktorların bilgilenme toplantısında çekilmiş, Corona durumu meğer açıklanandan daha kötüymüş. İşi özellikle Umre’ye gidip dönen binlerce insan bozmuş. Hastaneler kapasitesinin çok üstünde hasta kabul etmek durumunda kalmış.
-Twitter’a bak, işte vaziyet... Videoda açıklama yaptığı görülen doktor ve videoyu gizli çekip yayan doktorlar gözaltına alınmış.

Bu arada yanımda duran çikolata paketine uzanıp durmuşum. Yok canım “muşum”la kurtulamam, itiraf edeyim, bilerek atıştırdım o fındıklı çikolataları. Amaaaan suçluluk duymanın alemi yok, nasılsa öğlen hafif yemiştik.

Tekrar kitap, tekrar telefon, arada TV’lere gözatmak derken kitabı kaldırıp bir kenara koyuyorum, aklıma durumun ciddiyetiyle ilgili açıklama yapan doktor takılıyor, müracaat yine Twitter’a, o da ne? Doktorun görev yaptığı üniversite açıklama yapmış, üstelik doktorun özür, pişmanlık ifadeleriyle dolu bir mektubunu da yayınlamış (***). Bu arada doktorun ismi de ifşa edilmiş. Of ya, böyle bilim yuvası olur mu?

Canım çok sıkıldı, peki ne yapmalı? Hava kararıyor,  kar serpiştiriyor, bir kadeh bir şey mi içmeli? Yanında biraz kuruyemiş de iyi olurdu. “Kaç kalori mi bunlar?”  Biliyorum biliyorum ama öğlen hafif yemiştik, bir şey olmaz.

-Saat kaç? Amanin,  akşam olmuş... Eee, akşam yemeği için ne düşünsek? Buzluğu bir kolaçan edeyim:

-Nasılsa öğlen hafif yemiştik, akşama mantı mı haşlasam?

(*) Bir Gölge Gibi Silineceksin. Selim İleri. Everest Yayınları.
(**) https://youtu.be/jX119V0DcHo
(***) https://twitter.com/ankarauni/status/1240382627577823235?s=21

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...