Ana içeriğe atla

SALLA BAŞINI AL MAAŞINI


                                        

                                         


Bu laf dilimize bir güzel yerleşmiştir… 


-Nedir peki kastettiği? 


-Ne olacak? Bir iş bulup başını soktuysan, etliye sütlüye karışma, -gözümü kaparım, vazifemi yaparım- diyerek varlığını sürdür, maaşını al, sesini kes, otur…


Yıllar öncesi… 


Maliye Bakanı Sümer Oral’ın odasındayım, istifa metnimi kendisine sunmak üzere oradayım, tanıdığım en zarif, en düşünceli, insana en değer veren devlet adamlarından biri, kahve söyledi, beklerken:


-Nursun Hanım iyi düşündünüz mü? Üçlü kararname ile atandığınız önemli bir görevden, memuriyetten istifa ediyorsunuz?

-Düşündüm efendim, mesleğime dönme arzusundayım, Cüneyt Arcayürek’in teklifi üzerine Cumhuriyet Gazetesine geçeceğim…


Sümer Bey, “iyi düşündünüz mü?” Sorusunu bir kez daha dile getirdi ama baktı kararlıyım, üstelemedi, kahvelerimizi içtik, el sıkıştık, vedalaştık, Maliye Bakanlığından böylece ayrıldım…


Bu öykü ile ilgili birbirinden ilginç olayları, değerli meslektaşım Ali Bilge ile kaleme aldığımız Tansu Çiller’in Siyaset Romanı (*) satış rekoru kırarak defalarca basılan ortak kitabımızda bulmanız mümkün. 


Kısaca özetleyeyim, yaşamım boyunca tutkuyla bağlı olduğum mesleğimi  sürdürürken, muhabir olarak çalıştığım gazete zora girdi, batıyordu, aylarca ücret almadan çalıştık, işte o günlerde dönemin Maliye  Bakanı Adnan Kahveci’nin teklifi ile bakanlık danışmanı olarak atandım, “neden beni bu göreve düşündünüz?” Diye sorduğumda, “sen en zor metinleri bile hemen basitleştirip anlaşılır hale getirebiliyorsun, beraber iyi işler yapacağımıza inanıyorum” karşılığını verdi. Hatta Turgut Özal ona, “Ne gerek vardı  Nursun için üçlü kararnameye, düz bir atama yapabilirdin” diye sitem bile etmiş.


İşte üçlü kararname ile devlete atanmamın öyküsü budur…


Gerçekten de Adnan Kahveci ile iyi işler yaptık, sadece birini örnek vermem gerekirse, Türkiye’de bütün taşıtlarda  “emniyet kemeri uygulamasını” Adnan Kahveci zorunlu hale getirmiştir. Bu uygulamaya kabinedeki bakanların “oy kaybederiz” diye ısrarla karşı çıkmalarına rağmen Turgut Özal’ı ikna ederek yapabilmiş, TRT’de yayınlanacak “jinglellar”ı bile bana yazdırarak  bu işi gerçekleştirmiştir. O sayede, trafik kazalarında  kim bilir kaç yaşam kurtuldu ama, yazık ki Adnan Kahveci genç yaşta “kemeri takılı olmasına rağmen” kendi kullandığı arabada eşi ve kızı ile birlikte bir trafik kazası geçirerek öldü…


İşte benim devletteki görevim devam ederken seçimler yenilendi, iktidar Süleyman Demirel genel başkanlığındaki Doğru Yol Partisine geçti. Hem yeni Başbakan Süleyman Demirel hem de Maliye Bakanı olan Sümer Oral ile öteden beri iyi diyalog ve ilişkiler içindeydim, beni makamına davet eden Oral nazik sözlerle “sizi bakanlıkta gördüğüm için mutlu oldum, birlikte çalışmaya devam ederiz” dedi ancak ben gazeteciliği devlette çalışmaya yeğ tutacaktım. Evet, devlette çalışmak  bana adeta “doktora yapmış kadar” büyük deneyim kazandırmış, ekonomi muhabiri olarak yıllarca peşlerinde koşup, bir kelime olsun bilgi almaya çalıştığımız  IMF, Dünya Bankası heyetleri görüşmelerinde hazır bulunup, görüşme tutanaklarını hazırlamaktan  sonsuz keyif almıştım ama gazetecilik tutkumu asla kaybetmemiştim, bu nedenle mesleğime dönmek istedim.


-Nedir seni mesleğine bu kadar tutkuyla bağlayan?


Diye soruyorsanız, ooo, anlatmakla bitmez…


Yaptığımız manşetlerin olay yaratıp gündem değiştirmesini mi, yolsuzluk haberlerimizin TBMM’de “gensoru konusu” olup istifalara yol açmasını mı anlatayım? Bizim liderlerle gazetelerde, dünya liderleri ile ekranlarda yayınlanan röportajlardan duyduğum kıvancın, kazandığım ödüllerin bedeli olur mu? Hele hele, meslekte onca insanla görüşürken, siyasetçilerin dışarıya gösterdiği yüz ile benim gördüğüm gerçek yüz arasındaki farkı görmekle insan sarrafı oluşumuzu mu dile getireyim? 


Ha, bir de mesleğim sayesinde neredeyse bütün dünyayı gezip dolaşmanın keyfine ne dersiniz?


-İnsan sarraflığını filan boşver şimdi, para kazandın mı para?


Diye soruyorsanız, bizim meslek “iyi yaşatsa da!” para kazandırmaz, iyi yaşamaktan kastım ise  “bir eli yağda bir eli balda” olmak değildir, olayları ilk duyan siz olur,  gelişmelerin perde arkasını ilk siz dile getirirsiniz, halk adına çalıştığınızın verdiği güvenle yüksek sesle soru sorar, gerçeği didik didik sorgular, bu olağanüstü mesleki tatminle de geceleri huzurla uyursunuz.


E, siz söyleyin şimdi? 


“Salla başını al maaşını” diyenlerden olmaktansa bu daha iyi değil mi?

(*) https://www.simurgkitabevi.com/tansu-cillerin-siyaset-romani-1994








-

Yorumlar

  1. Artık öyle gazeteciler yok. Heryeri sallabaşlar doldurmuş, sözde gazetecilik yapıyor hepsi. Maaşlarını alıyor, cumhurbaşkanının uçağında soru sormadan geziyorlar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...