Ana içeriğe atla

Anna Karenin





Bugünün dünyasında, yani Tolstoy’un ölümünden bir asır sonra Anna Karenin’i (*) okumak hem keyif verir insana, hem de pek çok şeyi sorgulamasına yol açar... 

Bir kere Anna Karenin, insanın iliklerine kadar hissedeceği bir aşkın hikayesidir. Yani “başından aşk geçmiş!” insanların çok iyi bildiği duygulardır o kült romanda anlatılanlar. O kadar ki, romanın üstüne kurulu olduğu kadın Anna, Kont Vronski’ye olan aşkı uğruna her şeyden hatta yaşamaktan bile  vazgeçmiştir... Küçücük oğlu Serjoya’yı, herkesin saygı duyduğu kocası Aleksey Androviç’le gah Moskova’da gah Petersburg’da sürdürdüğü, hiçbir olanaktan yoksun kalmadığı o renkli yaşamı, herkesin hayranlıkla izlediği güzelliğine çok yakışan, en iyi terziler elinde, gerçek dantellerle dikilen  tuvaletleriyle boy gösterdiği suareleri, kuş sütünün eksik olduğu evinde kitap okuyarak geçirdiği huzurlu saatleri ve büyük aşkı Vronski’yi, hatta küçücük kızını bile geride bırakıp gitmiştir...

Çünkü, görünürde pek çok kadın ona öykünse de bir şeyler eksiktir sanki Anna’nın yaşamında:

Petersburg’da trenden iner inmez ilk gördüğü kocası oldu. Kocasının soğuk, dikkati çeken görünüşüne bakarak, ‘Aman Tanrım’ diye geçirdi içinden. ‘Kulaklarına ne olmuş öyle?’ Kocasının, melon şapkasının kenarlarına dayanan kulakları pek garibine gitmişti o anda. Kocası onu görünce dudaklarında her zamanki alaycı gülümsemesi, yorgun, iri gözleriyle yüzüne bakarak ona doğru yürüdü. Kocasının yorgun, esrarlı bakışıyla karşılaşan, onu başka türlü bulacağını umuyormuş gibi, tatsız bir duygu doldurdu yüreğini Anna’nın. Kocasını görmekten duyduğu hoşnutsuzluk şaşırtmıştı onu.Çok iyi bildiği bir duyguydu bu. Kocasıyla arasındaki ilişkilerde hissettiği yapmacıklığı anımsatıyordu.”

İşte  Anna’da o eksikliği gideren Vronski ile karşılıklı yaşadıkları aşk olmuştur ve kadın bunu  kocasına açıkca itiraf edip ayrılma isteğini” dile getirmiştir. 

Tolstoy,  ustaca kurguladığı romanında,  “aşkı uğruna lanetlenenAnna’ya karşılık,  tüm dünyada halen de erkek egemenliğinde olan “özgür aşk arayışını” karısına sadık! Levin’e akıl veren Oblonski’nin sözleriyle dile getiriyor:

“Karınla arandaki ilişkilerin farkında değil miyim sanıyorsun? İki günlüğüne ava gidişinizi ne büyük sorun yaptığınızı gördüm. Aşk dolu bir yaşam biçimi olarak güzeldir bütün bunlar. Ama bütün bir ömür için bu yetmez. Erkek özgür olmalıdır. Erkeklere vergi zevkler vardır. Erkek tam erkek olmalıdır.

Yaşamında din olgusu daima ağır basan Tolstoy, romanında da dini unsurları gözaltı etmez, sık sık dile getirir.  Aleksey belki Oblonski tarafından dile getirilen “tam erkek olma” ilkesiyle, belki de dini kaygılarla hareket edip Anna’yı cezalandırmak ister:

“Ayrılma girişimi, düşmanlarını sevindiren, dedikoducuların yüzünü güldüren bir skandala yol açardı ancak. Onun toplumdaki önemli yerini sarsmaktan başka bir işe yaramazdı. Olanları toplumdan sosyeteden gizleyerek yanında alıkoyacaktı Anna’yı. Bu ilişkiye son vermek, en önemlisi de -bunu kendine de itiraf etmiyordu- karısını cezalandırmak için elindeki olanakları kullanacaktı... ‘Ancak böyle yaparsam dinin buyurduğu gibi davranmış olurum’ dedi kendi kendine...

Ve Anna’nın kendini trenin rayları arasına attığı, hepimizin acıyla anımsadığı son an:

“Başını omuzlarının arasından çekip yüzükoyun vagonun altına attı kendini. Yaptığından o anda dehşete düştü.”neredeyim? Ne yapıyorum? Niçin? Kalkmak, kendini geri atmak istedi ama kocaman, acımasız bir şey çarptı başına. Devirdi onu. Bu kocaman şeyi karşısında güçsüzlüğünü bir anda anladı. Tanrım affet bütün yaptıklarımı” diye mırıldandı. 

Bu büyük romanı, Rusça aslından çeviren Ergin Altay’dan okumak bir şans, sanki Tolstoy, yazdıklarını bizim hatırımız için kendisi okuyormuş gibi... Ama İletişim Yayınlarından edindiğim kitabın bence çok değerli bir özelliği daha var, Vladimir Nabokov’un “sonsöz”ü ile  ile sunulmuş oluşu. 

Belki bir gün “Lolita” yüzünden epeyce önyargılı olduğum Vladimir Nabokov’un Anna Karenin’e dair değerlendirmesini ve Tolstoy ile ilgili görüşlerini de kaleme alırım... 

(*) Rus asıllı yazar ve bir Tolstoy uzmanı olan Vladimir Nabokov’a göre, eğer Rusça yazılmış bir roman ve romanın başkişisi olarak da bir Rus kadın söz konusu ise kadının kocasının soyadıyla, “Karenin” olarak anılması doğru olurmuş!


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...