Bu Blogda Ara

Pazar, Eylül 05, 2010

HANIMELİ APARTMANI





Eskiden, çok eskiden hani, bizim çocukluk yıllarımızın sonbaharları nasıldı?
Havaların soğumaya yüz tuttuğu günlerde bir kamyon ya da hatta bir at arabası dayanırdı küçük apartmanın önündeki dar sokağa. Kamyon damperini kaldırır, ya da at arabasından kürekle sokağa indiriliverirdi kömür. Gelen kok kömürü ise büyük olasılıkla, evin beyinin nüfus kağıdının arka sayfasındaki "1 tonluk alım izni" kullanılmış olurdu. Devlet memurlarına böyle bir hak tanınmıştı çünkü.
Hanımeli Apartmanının kapıcısı İsmail Efendi ile kömürün geldiği 5 nolu dairede oturan Servet Bey, ellerinde birer kürek, sokağı kazıyarak kömürü en fazla bir saatte el arabasına yükleyip, arka bahçedeki kömürlüğe çekiverirlerdi. Asfalta sürtünüp duran küreklerin çıkardığı ses, sonbahar sokaklarının en akılda kalan efekti değil miydi?

Bir de, okul çıkışı çantalarını bir kenara fırlatıp sokakta yakantop oynayan çocukların neşeli çığlıkları...
Evin hanımı hala güneşli ama epeyce serinlemiş öğleden sonralarda, iki oda bir salonlu evin mutfağında ne yapardı peki?
Günlerden Pazartesi ise, akşamüstü gittiği Sıhhiye Pazarından eve çoktan dönmüş olurdu eli kolu filelerle dolu...Gazeteden yapılmış kese kağıtlarını bir bir boşaltır, sebzeyi meyvayı dolaplara yerleştirirdi.
Küçük, loş mutfağın ucuz kurşuni renkli mermer tezgahında, koyu yeşil, körpe salatalıkları iğneyle sık sık delerek, cam kavanozlara basardı. Salatalıkların aralarına ayıklanmış keskin kokulu sarmısak dişleri ile kereviz saplarını da yerleştirir, en son bolca tuz ve biraz da sirke eklediği suyu boca ederdi kavanoza... Özenle dizilmiş bu malzemenin en üstüne bir kaç üzüm tanesi konulup, kapağı sıkıca kapatılır ve balkonun bir köşesine kaldırılırdı kavanoz.

-"Menekşe Kokulu Yarim'in makamı hüseyni miydi hanım?"

Evin hanımı balıklı ellerini musluğun altında köpürterek yıkadığı Puro sabununun mis gibi kokusundan mutlu, ertesi gün ve sonrasında yapılacak işleri kafasında sıraya dizerdi mutfak taburesinde huzurla dinlenirken:

-Yarın Sakine Hanımla eltisi bize çaya gelecekler. Üzümlü cevizli düdüklü keki yapılacak. Ispanaklı böreğim dünden hazır. Oh, iyi ki pazara gittim. Ceviz de aldım, kuru üzüm de, yumurtaları çoktan frijderin rafına dizdim bile.

-Kışlık erişteyi hangi gün yapsam acaba? Allah vere de, bizim Gülseren verdiği sözü tutup Cumaya gelse bari erişte kesmeye. Bu yıl eriştenin yarısını fırınlayıp kaldırsam daha iyi olacak. Çocuklar öylesini daha çok seviyorlar, peynirle...Öbürünü hem bizim bey, hem kaynanam sever, yeşil mercimek çorbasının da yakışığıdır.
-Sümerbank'tan aldığım kumaşı Çarşamba günü biçeyim bari de eteğimi dikip bir an önce hazır edeyim. Yoksa, gelecek hafta Cemilelerin nikahına ne giyeceğim ki başka?
-Şu torikleri yavaş yavaş unlamaya başlayıp bir yandan kızartsam iyi olacak.
-Servet balığın yanında bira sever, aaaa buzdolabında yok...Geçen gün saçımı sararken birazını kullanmıştım da kapağı açılınca bira bozuldu diye kızmıştı bana. 

Neyse kıza söylerim, bir koşu gider bakkaldan alır.

-Emineeeeee, kızım babandan 10 lira alıp bakkala gider misiiiiin? Bir pişkin francala, iki şişe Tekel Birası al, bir de Gelincik sigarası. Hadi yavrum...


-Ama anneee, yarın İngilizceden yazılım var. İlk yazılı hem de...Çalışıyoruuuuum. Hem niye hep ben gidiyorum bakkala, biraz da abimi göndersenize?

Ne güzeldi o eski sonbaharlar...Ne mutluyduk hepimiz...Öyle değil mi?


NURSUN EREL 13 EKİM 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ata’nın Kolibası

Geçenlerde yolum Söğütözü’ne düştü, pek çok bakanlığın, resmi kurumun, AKP ve CHP genel merkezinin hatta büyük alışveriş merkezlerinin bulun...