Bu Blogda Ara

Pazar, Eylül 05, 2010

“Gizli kalmış” hazin bir aşk öyküsü





Bakın, şimdi Mehveş Hanımla ilgili olarak size anlatacaklarım tam olarak doğru değil, bunu itiraf etmeliyim, nasıl söylesem? Aslında yarı fantastik bir anlatı... Ama aynı zamanda o kadar gerçek ki...  Hele bir de sizinle karşı karşıya olabilseydik misafir odamda... Dantellerim pek güzeldir, çoğu sevgili halamın eseri. Ha, o mu? O küçük ceviz etajer de annemden kalmadır. Onun sevdiği “şeyler”i orada saklarım. Üstündeki şişeyi mi sordunuz? Reve D’or... (*) Bitmesin diye gözünün içine bakıyorum, çünkü annem öte dünyaya göçeli bir kaç yıl oldu, çok severdi bu kokuyu, sadece misafirliklerde kullanırdı, işte bunlar artakalan son damlalar. Korkarım artık üretilmiyor... Aslında, “hem çayımızı yudumlayalım, hem de şu benim macbook’tan youtube açıp görüntü eşliğinde sohbet edelim” diyecektim ama, malum, Türk halkı olarak cezalıyız... Onun için büyükbabamın gramofonunu çalıştırayım önce, hemen geliyorum yanınıza...

Aaaa sormadım da, çayınızı nasıl içerdiniz? Neyse canım, tam tavşankanı işte, fazla koyu değil... Bakın, bu bademli kurabiyeleri de bu sabah yaptım, taptaze, buyrun buyrun afiyet olsun...Evet, ne diyorduk? Güzel, çok güzel parça değil mi şu “Kaçsam Bırakıp?” Eminim hayran oldunuz siz de, peki bestecisini hiç merak etmediniz mi bugüne kadar? Aaa, aşkolsun başta söyledim ya, Mehveş Hanım... Yani Mehveş Dolay’dır bu muhteşem ezginin ve sözlerin sahibesi... Notalarına bir bakın, eğer müzikle haşır neşirseniz, hele hele bir enstrüman da çalıyorsanız hafiften tıngırdatsanız ne hoş olurdu... Nihavendin bütün batılı özelliklerini taşır bu şarkı... Durun bakayım, siz çalarken ben de biraz mırıldanayım mı?

Kaçsam bırakıp, senden uzak yollara gitsem,

Kalbim yanıyor, ismini her kimden işitsem.

Derdimle ufuklarda sönen gün gibi bitsem,

Kalbim yanıyor, ismini her kimden işitsem

Tabii makamının nihavend, usulünün semai oluşu (**) ve muhteşem ezgisi nedeniyle cazcılar da bu besteye gönül kaptırmıştır, örneğin Önder Focan’ın “Kaçsam Bırakıp” yorumu da muhteşemdir.  Eveeet, ne diyorduk... “Kaçsam Bırakıp”ın Bestecisi Mehveş Hanımdan bahsediyorduk değil mi? Bir kere son derece dikkat çekici olan, İzmirli Mehveş Hanımın yaşamında sadece ve sadece tek bir beste yapmış oluşu... TEK BİR BESTE! Düşünebiliyor musunuz? Bu kadar muhteşem bir yeteneğe sahip olup da bunu yaşamda sadece bir kez kullanmanın ne demek olduğunu? Neyse ki, Mehveş Hanım 20-25 yaşlarındayken yaptığı bu besteyi İstanbul’a götürüyor ve Columbia Plak Şirketinde kayıt (***) ettiriyor, beste ilk kez Deniz Kızı Eftelya Hanım tarafından plağa okunuyor. Ama ne yazık ki, Mehveş Hanımın adı plakta yok... Onun yerine bir Ermeni  erkek bestecinin ismi var plakta... Neden mi? O yıllarda bir kadının bırakın müzik eğitimi almasını, bunu yayması, kendi adıyla plağa dönüştürmesi filan imkansız, asla hoş karşılanmıyor, ondan. Bu yüzden takma isim kullanıyor. Zaten ondan sonra da Mehveş Hanım kayıplara karışıyor, kendisinden yeni besteler şurada dursun en ufak bir haber bile alınamıyor. Ne “kaçış” ama değil mi? Tam bestesinde dile getirdiği gibi... Şarkının devamı da şöyle:

"Gönlüm o kadar aşkınla yanmış ki ezelden

Bir lahza unutmak seni bak gelmiyor elden

N'olurdu ölüm zehrini içseydim ecelden

Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem"

Pekiii, sizce bu muhteşem beste kime yapıldı? Hımmmm, söyleyeyim mi söylemeyeyim mi diye düşünüyorum. Çünkü bundan emin değilim, hatta daha açık konuşmak gerekirse bunu ben düpe düz kafamdan uydurdum. Bence bu beste, tam o yıllarda ortalığı kasıp kavuran ve tüm gençkızların kalbini yakan ama sonunda 29 Ocak 1923 günü İzmir’de Latife Hanımla evlenen Mustafa Kemal’e yapılıyor...Üstelik sonraki yıllarda öğreniyoruz ki, “Kaçsam Bırakıp” Mustafa Kemal’in de sevdiği bestelerden biri.  Aah ah, ne dersiniz? Bir akşamüstü, güneş batarken, balkondaki masamızda biraz leblebi, biraz beyaz peynir, bir dilim kavun, buğulu rakı kadehimizi karşılıklı kaldırsak, onların şerefine yudum yudum içsek ve “Kaçsam Bırakıp dinlesek? 

Olmaz mı? 

LİNK  ------------------------------------------------------

 (*)Reve D’or (Altın Rüya) L.T. Piver tarafından ilk kez 1886’da Paris’te üretilmiş parfüm. (**)http://odtuktmt.com/7-nazariyat.html (***)Git Zaman Gel Zaman Fonograf-Gramofon-Taş Plak-Cemal Ün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ata’nın Kolibası

Geçenlerde yolum Söğütözü’ne düştü, pek çok bakanlığın, resmi kurumun, AKP ve CHP genel merkezinin hatta büyük alışveriş merkezlerinin bulun...