Ana içeriğe atla

Acıbadem kurabiyesi




Namık Kemal Ortaokulu yıllarında okul çıkışlarında dadandığımız bir pastane vardı, bağıra çağıra tezgahın arkasında sıraya girerdik:


-Amca bana bi sosisli, ama hardal koyma

-Bi kaşarlı tost yapsana  amca

-Amca şu poğaçayı verir misin?


Benim isteğim hep aynıydı, “amca bir acıbadem kurabiyesi!”


O yıllarda annem birgün elimden tutup, “gel seninle bir yere gideceğiz” demiş, beni Maltepe’de, Gölbaşı Sinemasının bulunduğu Gölbaşı Apartmanına götürmüştü. Üst katlara çıktık, bir dairenin kapısını çaldık, epey bekledik, sonra beli bükülmüş, saçları bembeyaz olmuş bir ninecik açtı kapıyı, bizi içeri buyur etti:


-Hoşgeldin kızım, içeri girin, bak çay ve şeker şurada, haydi güzel bir çay demle de içelim.


Tek gözden ibaret odada yalnız yaşadığı anlaşılan sevimli ninecik, benim başımı okşayıp, koltuğuna oturdu. Annemle sohbetlerine kulak kabarttım:


-Masume’ciğim Vedat hiç görünmedi bu aralar, sağ olasıca, geldiğinde de karşımda 10 dakika ya oturur ya oturmaz, ateş alır gibi çıkar gider. Sevdiğimi bilir de kerata bana bir acıbadem kurabiyesi getirmeyi bile aklına getirmez.


Annem, çayla birlikte çantasından çıkardığı acıbadem kurabiyelerini tepsiye yerleştirip, nineciğe  sundu. 


O ziyaret için Yeşilırmak Sokağının yokuşunu yavaş adımlarla tırmandığımız sırada annem bana anlatmıştı babamın Ziraat Bankasındaki Müdürü Vedat Beyin annesine gitmekte olduğumuzu…


O yaşlarda annemin bu anlattıklarından pek etkilendiğimi söyleyemem ama, o “tek odalı ev” ve bembeyaz saçlı ninecik bir şekilde hep aklımda kaldı. Üstelik acıbadem kurabiyesini ben de çok seviyordum. İşte annemle o nine çay içip sohbet ederken, ben sıkılıp, odadan dışarı çıktım, apartmanda dolaşmaya başladım, birtakım sesler kulağıma çalınınca o tarafa gittim, karanlık ortamda bir ışık huzmesi gözümü aldı, yaklaşıp, duvardaki çatlağa uydurdum gözümü, bir baktım duvarın arkasında dev perdede bir film oynuyor. Bir kaç dakika görüntüyü izledim, demek o zamanlar Gölbaşı Sinemasının bulunduğu binada ayrıca kirayla oturulan odacıklar da vardı ve biz bunu bir ziyaret nedeniyle farketmiş olduk (Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur romanını burada otururken mi kaleme almıştı?) 


Sonra beyaz saçlı nineciğin evine geri döndüm, annem, “haydi artık kalkalım” deyince yanından ayrıldık, kendi evimize döndük.


Aradan yıllar geçti, oğlunun ziyaretini dört gözle bekleyen nineyi de, onun  acıbadem sevgisini de hiç aklımdan çıkaramadım.


Yıllar içinde acıbadem kurabiyeleri nedense eski lezzetini yitirdi, pek çok pastanede vitrinlerde yer almasına karşın kurabiyelerin eski tadları artık yoktu. Bunun nedeninin “badem unu” yerine “fındık unu” kullanılmasından kaynaklandığını söyleyenler var, ben de ta Osmanlı Mutfağına dayanan bu kadim lezzetin arayışına giriştim. 


Acıbadem kurabiyesinin pek çok tarifini ve inceliklerini uzun süredir araştırıyordum ama hamurun “hafif ateşte karıştırılarak hazırlanması” fikri beni ürküttüğü için denemeye hiç niyetlenmedim. Oysa epey önce aldığım badem unu kiler dolabımda durup duruyordu. Bugün denemeye karar verdim. Okuduğum tariflerdeki malzemeyi kullandım, püf noktalarını aynen uyguladım ama fırınımın azizliği galiba beni biraz düş kırıklığına uğrattı. Aslında lezzet yine aynı lezzetti ama sanki benim kurabiyelerimin görüntüsü biraz farklı oldu.


Neyse işte, benim için bugün “o gün”dü ve güzel bir çay demleyip, bir kadeh acıbadem likörü (Amaretto)  eşliğinde acıbadem kurabiyelerini tatmak beni çoook eskilere götürdü, sizlerle paylaşayım istedim, keşke ikram da edebilseydim.


NOT: İsteyenler kurabiyenin tarifini bloğumda https://bennursunerel.blogspot.com/  bulabilir. Hepinize afiyet olsun… Likör de nasıl mis gibi koktu değil mi? ŞEREFE…





Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...