Ana içeriğe atla

Atatürk’ten Erdoğan’a miras!

 


 

Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerinde kurulu Aksaraya geçenlerde bir meslektaşımla birlikte gitmiştim. 

 

-Ayol, Cumhurbaşkanı değildi herhalde muhatabın, oralarda ne işin vardı?

 

-Dediniz, doğru… Mahalle muhtarı değilim, partili hiç değilim, zaten kendisine yakın medyada da çalışmıyorum, Cumhurbaşkanı beni niye kabul etsin? 

 

Bağımsız gazeteci kimliği” ise Beştepede zaten tanınmıyor! 

 

İnanmayacaksınız ama, güvenlik önlemlerinin had safhada olduğu binaya girişte, basın kartımızı sunduğumuz görevli, başka kimliğiniz yok mu?” Diye ters ters bakıp, kartımızı iade etmesin mi? Kartıüstünde Cumhurbaşkanlığı amblemi var!” deyişimizi duymazdan gelip, ancak ehliyetimizi görünce lütfedip bizi içeri aldı… Belindeki tabanca ve kamuflaj giysisiyle camın arkasındaki hanım görevli öyle ürkütücü duruyordu ki, vallahi korktum” desem inanır mısınız?

 

-Ne için gittiniz peki?

 

Diye merak ettiyseniz, söyleyeyim, önceki yıllarda birlikte çalıştığımız bir meslektaşımıza ziyarete gittik.

 

Sayısız resmi arabanın yer aldığı, ucu bucağı görünmeyen otoparklardan geçtik, bilmem kaç odanın sağlı sollu sıralandığı koridorları arşınladık ve eski dostla, İlnur Çevikle (Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanı)  sohbete daldık… Sohbet dediysem, havadan sudan konuşmalar… Ha, bir de yıllardır hobi olarak sürdürdüğü bitki düzenlemelerini bize gösterdi. Cam fanuslara mini köprüler, şelaleler yerleştirmiş, elektrik düzeneği eklemiş, yemyeşil bitkilerin arasından akan sularla adeta cennet bahçeleri” yaratmış, doğrusu hayran kaldık. 

 

Bir acı kahvesini içmeye” gitmiştik ama, sağolsun yemeğe de bizi bırakmadı, tabldota hep birlikte kaşık salladık. Ay, merak ettiniz değil mi? Ezo Gelin çorbası, somon ızgara, ve irmik helvası” vardı tabldotta

 

Kendisi itiraz etmediği için sosyal medya hesaplarımda resimlerimizi paylaştım, epey yorum yapıldı. (*) 

 

-Tabldotta somon mu olur? Kim bilir kaça mal olmuştur!” diyen de oldu, şimdi “İlnuru oradan gönderirler” diye şom ağzını açan da

 


Yahu, Atamız tarafından bizlere, yani Türk halkına miras kalan 55 bin dekarlıçiftlik arazilerinin küçüle küçüle neredeyse 20 bin dekarlara gerileyip kuşa dönüşünü, hatta sadece resmi kurumlara değil, özel kişilere bile! peşkeş çekilişini” hiç sorguladık mı bugüne kadar da, tabldottaki somonu” konuşuyoruz? Üstelik üst mahkemelerden defalarca alınan yürütmeyi durdurma” kararlarına rağmen…  (**) 

 

Şimdi de ben size sorayım: 

 

-Pekala, bütün bu usulsüzlükler sizce neden yaşanıyor?

-Neden bunca zamandır sessiz kaldınız?

 

Acaba diyorum, Atatürk’ün vasiyetnamesinin eklerinde yer alan Atatürk Orman Çiftliği arazilerinin tapu senetleri sonradan kaybolmuş, zaten bu arazilerin bağışlanması vasiyetnamede değil de Atatürk’ün imzasını taşıyan bir tezkerede yer alıyormuş” dedikodularına mı inandınız?

 

Bakın, lafı uzatmaya hiiiç gerek yok aslında, şu anda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğana bağlı olarak çalışan Devlet Denetleme Kurulunun resmi kayıtlarında yer alan, önceki yıllara ait şu rapordaki ifadeye bakın yeter, her şeyi “şıp diye” anlarsınız:

 

Atatürk’ün, Çiftlik Müdürlüğü arşivlerinde korunmasını emrettiği tapu senetleri, 1996 yılında Kültür Bakanlığının bir yetkilisince rastlantı sonucu İstanbulda sahaflarda bulunmuş ve Devlet arşivlerine kazandırılmıştır. Bu senetler çok eksiktir.Atatürk’ün kamu kurumlarına ya da kişilere devrettiği parsellere ilişkin senetlerin bütününe ulaşılamamaktadır. Mülkiyet değişiklikleri konusundaki bilgiler yetersiz olduğu için satılan topraklar tam olarak belirlenememektedir.” (***) 

 

Üzüldünüz, hatta kahroldunuz değil mi?

 

Ben de… 

 

Hatta bu yazıyı yazarken, doğma büyüme bir Ankaralı olarak “çocukluğum” gözümüönünden geçti. Güzel havalarda haftasonları, Sıhhıye istasyonundan komşularla birlikte trene binip Atatürk Orman Çiftliğine pikniğe giderdik. Piknik sepetleri herkesin kolunda, tepeye tırmanılır, yemyeşil ağaçların gölgelediği huzurlu bir alana kilimler serilip yerleşilirdi… Sonrasında sepetler açılır, piknik masalarına, ya da kilimlere yayılan örtülerin üstüne çeşit çeşit zeytinyağlılar, kuru köfteler, börekler yerleştirilirdi. Ateşi yakıp, ızgara hazırlığı yapmak ailedeki erkeklerin işiydi. Sonrasında semaverde demlenen çay, sıcacık sohbetlere kapı açardı.

 


Çocuklardan büyükçe olanlar, izin çıkarsa Karadeniz Havuzuna yüzmeye gider, biz küçük kızlar evcilik oynardık, oyuncak paylaşımında tartışıp birbirimize küstüğümüzde, anneler bizi şu sözle barıştırırdı:

 

-Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?

 

-Bilmem siz bu atalardan kalan söz” için ne dersiniz? Peki, Atamızın halkına vasiyet olarak bıraktığı çiftlik arazilerinin bunca yıldır yağma edilişi sizce hak mıdır, adalet oralarda hiç mi işlemez?   

 

(*) https://www.facebook.com/540002869/posts/10159631678852870/

(**) http://www.mimarlarodasiankara.org/_media/14/13277.pdf

(***) http://www.aocmucadelesi.org/_media/3/2583.pdf

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...