Ana içeriğe atla

Örtmenlerim sizi çok seviyorum




Geçenlerde hoş bir hanımefendi ile tanıştım. Duruşu, gülümseyişi ve şık kıyafetini zarafetle taşıyışı çok şey anlatıyordu. Henüz isimlerimizi bilmiyorduk ama hemen sordu:


-İkizler burcu musunuz?

-Hayır 


Dedim, çünkü burçlara hiç inanmam, “zamanı kendi uydurduğumuz parçalara bölmek, hepsine ayrı ayrı isimler takmak, hatta burçlar filan diye anlamlar yüklemek, sonra da onun esiri olmak” fikrini saçma bulurum. Neyse işte, benim de içine yerleştirildiğim şablon, pardon! burç “koç”muş, söyledim ona. 


-A, üstünüzde incilerle dantelleri  görünce ikizlersiniz sandım, çünkü benim burcumdur


Dedi, sonra öğrendim, Ülkü Özer ile karşılıklı oturuyorduk, Deneme Lisesinin müzik öğretmeniydi. Emekli olmadan önce sayısız öğrenci yetiştirmiş, üstelik pek çok öğrencisi müzik alanında ün kazanmıştı.


Birden çevremizdeki herkes silindi, daldan dala süren, sonunda “dantel sevgisi”ne odaklanan ikili sohbetimizi koyulaştırdık. Krem rengi el örgüsü hırkasına  pırıl pırıl siyah düğmeler ve payetlerle yaptığı işleme Ülkü Hanımın kendi elinden çıkmış, çok beğendim, çokça  resim de gösterdi bana telefonundan. Siyah beyaz puantiyeli tayyörleri, başındaki şapkaları ve kırmızı rujlu gülümsemesiyle öyle şık ve zarifti ki. Resimlerden birindeki dantel yakanın öyküsünü anlattı sonra:


-Bu yakayı Saman Pazarındaki bir dükkanda gördüm, vuruldum, dükkanın sahibi satmamakta direndi, koleksiyon parçasıymış, bir hafta aşındırdım dükkanın kapısını, sonunda aldım da rahat bir uyku uyuyabildim.


Ben de dantel sevgimi anlattım Ülkü Öğretmene, çocukluğumda annemin gizli talimatıyla halalarımın elime tutuşturduğu tığlar, fındık kukaları ile boğuşa boğuşa el işlerini nasıl öğrendiğimi… Ama bütün bunlar “boş zamanlar” içindi. Annemin asıl öğüdünü anımsadım, beni hep, “kafanın dışını değil içini süsle” diye uyarmaz mıydı?


Düşünüyorum da, “Ülkü Öğretmen”in öğrencileri ne kadar şanslı olduklarının farkında mıydı acaba? Piyanoya oturup, tuşlara dokunduğu anda, o binbir ışık saçan melodilerin onları  karanlıklardan kurtarıp ne kadar aydınlattığını, ileriye götürdüğünü anlamışlar mıydı? 


Belki de günümüzde en büyük eksiğimiz bu. Son yıllarda okuluna giderken çantasında nota defteri, omzunda mandolin veya başka bir enstrüman taşıyan tek bir çocuğa rast geldiniz mi? 


Eh, “çocuklar Cuma namazlarına dersi bıraksın, camiye gelsin” diyen bir zihniyet tepe noktalarda ise ne beklenebilir ki?


Kadınlarla ilgili tartışmalarda bütün çekişme “kafadaki örtü”ye gelip takılmıyor mu? Yahu kim nasıl istiyorsa kafasını öyle taşısın, önemli olan “kafanın içindekiler” değil mi? 


Hani kadınların eğitimine, meslek edinip ekonomik bağımsızlığına kavuşmasına dönük girişimleriniz? 


Yurt çapında boş bulduğunuz her yere cami-mescit yapa yapa bir hal oldunuz, tarikat yurtlarını gizli gizli destekleyip durdunuz, peki çağdaşlığa giden yolda ne yaptınız? 


Nerede açtığınız yeni teknik okullar, enstitüler, meslek edindirme merkezleri, hele de kadına biraz “kendine ait bir zaman bırakacak”  kreşler, bakım evleri? Yok canım, sizin niyetiniz belli!


-Senin en önemli görevin doktora değil, çocuk yapmaktır 


Diyerek İstanbul Sözleşmesini bir gecede kaldırma sebebinizi de itiraf etmediniz mi?


Ne istiyorsunuz bu ülkenin kadınından? Onun ilerlemesi, aydınlanması, güzelleşmesi, ışık saçması, yaşamdan keyif alması, çocuklarını aydın bireyler olarak yetiştirmek istemesi size neden dokunuyor? 

Kendisine çiçek uzatan bir öğretmene sırtını dönen!, “Türkçe bitmiştir” sözüyle eğitimde karanlık sayfa açan bir bakan Atatürk Türkiye’sine yakışıyor mu?


İyi ki varsınız sevgili örtmenlerim, sizleri çok seviyorum, sizlerle her şey  çok güzel olacak, ellerinizden öpüyorum. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...