Ana içeriğe atla

Bir tuhaf rastlantı




Bu sabah tuhaf bir şey geldi başıma… 


Kapı çalındı, ısmarladığım kitap kargodan elime ulaştı. Meslekte kendimce önemli bulduğum kimi röportajlarımla yol öykülerini bir araya getirdiğim bir kitabım vardı, “Hamamböceği Sendromu…” Çoktan tükendi… 



Bir dostuma göndermek için arıyordum,  ikinci el kitap satan bir siteden bulup ısmarlamıştım. Kitap o… 

Kitabımı göndereceğim dostum genç bir meslektaşım, ona imzalamak için kitabımın kapağını açtım ve dondum kaldım…


Elimdeki kitabı, uzun süre önce kaybettiğim bir sınıf arkadaşıma “yıllar önce” imzalamışım… 


Donup kalma halimden yavaş yavaş kurtuldum, düşünceler karıncalar misali  üşüştü belleğime:


-Acaba kitabı o arkadaşıma imzalamıştım da vermemiş miydim?

-Olamazdı ki, ikinci el kitap satan siteye kitabımı ben, neden gönderecektim?

-Yoksa arkadaşım okuyup bir kenara kaldırmıştı da, günün birinde kitaplık temizliği yaparken gereksiz bulduğu kitaplarla birlikte benimkini de elden çıkarmış mıydı?

-Yoksa arkadaşımın  “kırklı yaşlardaki!” ölümünün ardından, geride kalanlar mı yapmıştı kitap temizliğini?


Bu düşünceler aklımdan geçti…

Yanıt bulamadım, zaten bu soruların hiç birinin yanıtı  önemli değildi, asıl önemli olan, “binde bir yaşanabilecek bu rastlantı”nın bende bıraktığı tuhaf yürek sızısıydı:


-Keşke onunla daha çok sohbet edip, okuldan önceki, sonraki yaşantılarımızı paylaşabilsek, dertleşip birbirimizi teselli edebilseydik… Duyardım arkadaşımın sıkıntıları olduğunu… Hep mezuniyet yıldönümlerinde karşılaşırdık, herkesin birbirine “usulen!” sarılıp öpüştüğü, müziğin sesini bastıran kahkahaların, basmakalıp -hiç değişmemişsin- sözlerinin havada uçuştuğu o fiks menülü  toplantılarda… Yemek daima o klasik ordövr tabağıyla başlar, es geçilir, bolca içki içilirdi…


-Yaşama erken veda etmek arkadaşım için kurtuluş mu olmuştu?


Aklıma
Dostoyevski’nin “Yer Altından Notlar”ı geldi. Kitaplıktan çıkarıp baktım,  ne diyordu kitabının girişinde?

Kırk yaşındayım artık; şaka değil, kırk yıllık koca bir ömür, yaşlılığın ta kendisi! Kırkından fazla yaşamak ayıptır, aşağılıktır, ahlâksızlıktır. Kim yaşar kırkından fazla? Haydi, bana açıkça, elinizi vicdanınıza

koyarak söyleyin! İsterseniz size ben açıklayayım: Aptallar, namussuzlar yaşarlar kırkından sonra. Bütün ihtiyarların, o ak saçlı, güzel kokular sürünmüş saygıdeğer ihtiyarların yüzüne karşı söylerim bunu! Hatta çıkar, sokaklarda haykırırım!”


-Bak, sen gittin, biz hala yaşıyoruz…Kızıyor musun?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...