Ana içeriğe atla

İyi ki varsınız Dr. Murat Akova



Hepimiz bir Corona Virüsü tutturmuş gidiyoruz, sanki sağlık sektöründe başka konu yokmuş gibi. Oysa hastanelerde neler yaşanıyor neler. Son 3 ayımızı Ankara’da üç farklı hastanede geçirdik ve öyle gözlemlerde bulunduk ki, paylaşmasam olmaz:

Ankara’nın en önde gelen, en prestijli hastanelerinden biri. By-pass dahil, pek çok ciddi ameliyatın yapıldığı bu hastanede odalar pek şık, faturalar bir hayli bol sıfırlı ama nefroloji bölümü yok... Enfeksiyon hastalıkları bölümü yok...

12 Aralık 2019 sabahı soğukalgınlığı şikayeti ile bu hastaneye ayağıyla giden, fakat aynı günün gecesinde nefes alamaz duruma gelince yoğun bakıma alınıp, entübe edilen, akciğer makinesine bağlanan sevgili eşimin hayatta kalışının sadece ve sadece Dr. Murat Akova (*) sayesinde olduğunu söylesem ne dersiniz?

Hastanedeki 48 saatlik süreçte durumu giderek kötüye gidince, böbrek fonksiyonları, akciğeri bozulunca ve doktorlardan “enfeksiyon” lafını duyunca, o gece çaresizlik içinde kıvranırken, Hacettepe Enfeksiyon Bölümü doktorlarından Murat Akova aklıma geldi... Gecenin üçünde kendisine mesaj ulaştırma cüretini iyi ki göstermişim. “Yaşam mücadelesinde ayıp mı olur?” Sorusuna yer yok diye düşünmüştüm çünkü. İşte şansımız o noktada döndü zaten. Dr. Akova, “iyi olacak hastanın, doktor ayağına gelirmiş” misali, bulunduğumuz hastaneye gelip, duruma el koydu.


Eşime ısrarla ilaçlı akciğer tomografisi yapmaya çalışan ve benden defalarca bunun için onay isteyen yoğun bakım doktoruna karşılık Dr. Murat Akova, çaresizlikle kıvranan bizlere şunu söyledi:

-İlaçlı tomografi, kritik durumdaki böbrek fonksiyonlarının daha da bozulmasına yol açar, kaldı ki kısa süre önce Dubai’de oluşu aklımıza MERS virüsünü de getiriyor, oysa bu bölümler bu hastanede yok. Bence Hacettepe’de tedavi altına alınması daha uygun olacaktır...

Bir doktor düşünün, meşguliyetleri, toplantıları, kendi hastaları, ailevi yoğunluğu (yurtdışında öğrenim yapan çocukları kısa ziyaret için Ankara’ya gelmişti) varken, bir Cumartesi günü hepsini bir kenara bırakıp bizim hastamızın sorumluluğunu üstleniyor, izin yapıp dinleneceği hafta sonunu hastamıza ayırıyor, inisiyatif kullanıp yetersiz ve eksik tedavinin pençesinden çekip çıkarıyor.

Durum böyle gelişince eşimi ambulansla Hacettepe Hastanesine kaldırdık... Oradaki süreç bu güzide hastaneye olan saygı ve sevgimizi bin kat daha artırdı. Yoğun bakımdaki ve diğer servislerdeki doktorların, hemşirelerin, bütün sağlık görevlilerinin bilgisi, dikkati ve inanılmaz  özverisinden öylesine etkilendik ki, aklımdaki şu soruya cevap bulamadım:

-Böylesine köklü, ihtisas sahibi, araştırma ve uygulama yönünden kendini defalarca kanıtlamış üniversite hastaneleri varken, neden finansman ihtiyaçları karşılanarak daha ileriye götürülmeleri düşünülmüyor? 

Ben bunlara hayıflanırken kadro ihtiyacının karşılanmaması nedeniyle hastanenin iki katında çalışılamadığını da öğrendim. Oysa orada kaldığımız sürede ambulansların sirenleri çalıp duruyor, neredeyse on dakikada bir acil servise hasta taşınıyordu.

Sonuçta ateş düştüğü yeri yakıyor ve biz kendi hastamızın iyileşmesi için dua ediyorduk. İşte  o gün de geldi çattı, 24 Aralık günü Feyzan’ın taburculuğu bizi sevinçlere boğdu. 

Pek çok kez duyduğum şu söze bir kez daha inandım:

-“Hastaneye değil, doktoruna düşeceksin.”

Bizim şansımız Doktor Murat Akova oldu, bilimsel açıdan kendisini değerlendirmek bana düşmez ama internette şöyle bir gezinip makale sayısını, incelemelerini, uluslararası takdir almış araştırmalarını bence bir görmek gerekir. 

Ben sadece gözlerimizi yaşartan “insanlığından” söz etmek istedim:

-İyi ki varsınız Dr.  Murat Akova, elleriniz dert görmesin.

(*) http://www.hastane.hacettepe.edu.tr/115.html?drid=264










Yorumlar

  1. İlk andan dün taburcu olana kadarki süreçte arkadaşımın sağlığına kavuşmasına katlı yapan Dr Murat Hoca'ya, Dr Rüçhan Hoca'ya, diğer hocalara ve tüm sağlık kadrolarına çok teşekkür ederim. Görevi aldıkları andan itibaren Ü. Hastanelerinin döner sermayelerin de büyük kesintiye giderek hareket alanlarını daraltarak gelişmelerine set çeken yetkilileri de bu arada anmadan geçme haksızlığını da yapamayacağım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...