Ana içeriğe atla

Yaprak Dökümü

Yaprak dökümü






Çocukluğumun, gençliğimin izleri yavaş yavaş kayboluyor... Makbule (Bengisu) Teyzenin kaybı o kadar acı oldu ki... Bir daha asla yaşanamayacak rengarenk anılar kafamda sürekli resmi geçitte, boğazım düğüm düğüm.
Bilmem çocukluğunuzda ev ziyaretlerine götürür müydü anneniz elinizden tutup? Hani o kristal çanaktaki şekerin ikram edilmesini sabırsızlıkla beklediğiniz, pastanın en büyük dilimini size verdikleri, büyüklerin  sohbetinden sıkılıp evin her köşesini merakla inceleyip durduğunuz ziyaretlere?

Makbule Teyzenin günleri her ayın "ilk çarşambası
" mıydı? Mutfağı ikram tepsileriyle dolup taşardı... O "otuzaltı böreği" nasıldı?

-Makbule Teyze, neden otuzaltı böreği deniyor buna?
-Canım o böreğin hamuru hazırlanıp yufkaları  açılırken otuzaltı defa katlanıyor da ondan...

Sadece börek mi? Bir muzlu kremalı pastası vardı mesela, kedi diliyle hazırlanır, bir gece buzdolabında bekletilirdi... Sonra mercimekli köftesi, kısırı, "şekilsiz kurabiye" dediği o muhteşem lezzet... En son, herkesin dokunmaya bile cesaret edemediği “iki ağızlı” tuhaf çaydanlıkta hazırladığı tavşan kanı çay gelirdi salona... Makbule Teyzenin elinden o çayı içmek, bence kutsanmaktan öte bir şeydi... Ne tatlı sohbeti vardı, çocukla çocuk, gençle genç olmayı nasıl başarırdı... Onunla paylaşmak isterdiniz herşeyinizi... Gülümseyerek anlattıklarınızı dinler, asla eleştirmezdi.

Zamanının en güzel kadınlarından biri olduğunu anlatırdı annem. Diş hekimi Sadi Bey Amca ile evlenip Akhisar'a yerleşmişler yıllar önce, bütün şehir güzel gelini görmeye taşınmış günlerce...

Sonra Sadi Beyle Ankara'ya yerleşmişler... Çocukluğumuzun en güzel sofralarıydı paylaştığımız sofralar... Sadi Bey Amca bizi bir an durmadan şakalarını sıralar, herkesi  kahkahalara boğardı,  Makbule Teyzemiz gülümsemekle yetinirdi...

Bir ara ben üniversitedeyken filan, altın fiyatları mı düşmüştü de, annem ve halamla birlikte Makbule Teyzenin kuyumcusuna gidilip "ikişer metre" uzunluğunda altın zincirler alınmıştı? Ben hepsini boynuma, kollarıma dolayıp karşılarında oynarken nasıl da gülmüşlerdi...

Yıllar yılları kovaladı, kah Aydınlıkevlerdeki evinin o sevimli balkonunda kah annemlerin Hanımeli Sokaktaki salonunda ne sohbetler, ne acılar ve mutluluklar paylaşıldı... Hatta bir keresinde bana uymuştu da, eski bir sandalyeyi kırıp, bizim şöminede yakmamış mıydık?



Oğullarım da onu çok sevdiler. Makbule Teyze yıllarca onların "babaannesi" olup çıktı... Hiç aklımın almadığı olaylardan biri, halamla birlikte oğlum Ali'yi elinden tutup, üşenmeyip, çaydanlığı, küçük tüpü, yiyecekleri  filan yüklenip Atatürk Orman Çiftliği ya da Çubuk Barajına gitmeleriydi... Bir keresinde de hep birlikte Mogan kıyısına pikniğe gitmiş, gölde deniz bisikletine bile binmiştik...

Ah ah, o kadar çok şey paylaşmıştık ki... 
 
Makbule Teyzecim seni çok özleyeceğim... İnşallah oralarda mutlusundur, bizimkilere de selam söyle, hep gülümse...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...