Bu Blogda Ara

Pazartesi, Eylül 05, 2016

Yaprak Dökümü

Yaprak dökümü






Çocukluğumun, gençliğimin izleri yavaş yavaş kayboluyor... Makbule (Bengisu) Teyzenin kaybı o kadar acı oldu ki... Bir daha asla yaşanamayacak rengarenk anılar kafamda sürekli resmi geçitte, boğazım düğüm düğüm.
Bilmem çocukluğunuzda ev ziyaretlerine götürür müydü anneniz elinizden tutup? Hani o kristal çanaktaki şekerin ikram edilmesini sabırsızlıkla beklediğiniz, pastanın en büyük dilimini size verdikleri, büyüklerin  sohbetinden sıkılıp evin her köşesini merakla inceleyip durduğunuz ziyaretlere?

Makbule Teyzenin günleri her ayın "ilk çarşambası
" mıydı? Mutfağı ikram tepsileriyle dolup taşardı... O "otuzaltı böreği" nasıldı?

-Makbule Teyze, neden otuzaltı böreği deniyor buna?
-Canım o böreğin hamuru hazırlanıp yufkaları  açılırken otuzaltı defa katlanıyor da ondan...

Sadece börek mi? Bir muzlu kremalı pastası vardı mesela, kedi diliyle hazırlanır, bir gece buzdolabında bekletilirdi... Sonra mercimekli köftesi, kısırı, "şekilsiz kurabiye" dediği o muhteşem lezzet... En son, herkesin dokunmaya bile cesaret edemediği “iki ağızlı” tuhaf çaydanlıkta hazırladığı tavşan kanı çay gelirdi salona... Makbule Teyzenin elinden o çayı içmek, bence kutsanmaktan öte bir şeydi... Ne tatlı sohbeti vardı, çocukla çocuk, gençle genç olmayı nasıl başarırdı... Onunla paylaşmak isterdiniz herşeyinizi... Gülümseyerek anlattıklarınızı dinler, asla eleştirmezdi.

Zamanının en güzel kadınlarından biri olduğunu anlatırdı annem. Diş hekimi Sadi Bey Amca ile evlenip Akhisar'a yerleşmişler yıllar önce, bütün şehir güzel gelini görmeye taşınmış günlerce...

Sonra Sadi Beyle Ankara'ya yerleşmişler... Çocukluğumuzun en güzel sofralarıydı paylaştığımız sofralar... Sadi Bey Amca bizi bir an durmadan şakalarını sıralar, herkesi  kahkahalara boğardı,  Makbule Teyzemiz gülümsemekle yetinirdi...

Bir ara ben üniversitedeyken filan, altın fiyatları mı düşmüştü de, annem ve halamla birlikte Makbule Teyzenin kuyumcusuna gidilip "ikişer metre" uzunluğunda altın zincirler alınmıştı? Ben hepsini boynuma, kollarıma dolayıp karşılarında oynarken nasıl da gülmüşlerdi...

Yıllar yılları kovaladı, kah Aydınlıkevlerdeki evinin o sevimli balkonunda kah annemlerin Hanımeli Sokaktaki salonunda ne sohbetler, ne acılar ve mutluluklar paylaşıldı... Hatta bir keresinde bana uymuştu da, eski bir sandalyeyi kırıp, bizim şöminede yakmamış mıydık?



Oğullarım da onu çok sevdiler. Makbule Teyze yıllarca onların "babaannesi" olup çıktı... Hiç aklımın almadığı olaylardan biri, halamla birlikte oğlum Ali'yi elinden tutup, üşenmeyip, çaydanlığı, küçük tüpü, yiyecekleri  filan yüklenip Atatürk Orman Çiftliği ya da Çubuk Barajına gitmeleriydi... Bir keresinde de hep birlikte Mogan kıyısına pikniğe gitmiş, gölde deniz bisikletine bile binmiştik...

Ah ah, o kadar çok şey paylaşmıştık ki... 
 
Makbule Teyzecim seni çok özleyeceğim... İnşallah oralarda mutlusundur, bizimkilere de selam söyle, hep gülümse...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ata’nın Kolibası

Geçenlerde yolum Söğütözü’ne düştü, pek çok bakanlığın, resmi kurumun, AKP ve CHP genel merkezinin hatta büyük alışveriş merkezlerinin bulun...