Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.
Bu Blogda Ara
Çarşamba, Mayıs 04, 2016
Antakya'ya dair...
Antakya'ya yıllardır gitmemiştik, geçenlerde yolumuz düştü, herşeyiyle sıcacık bir Akdeniz kentinde bulduk kendimizi. Aslında kardeşimiz Mutlu Erel'in geçirdiği ciddi ameliyat nedeniyle oradaydık, neyse ki ameliyat başarılı geçti... Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinin verdiği hizmet, başarılı doktorları, hemşireleri, hatta güvenlik görevlileri ile bizi hayran bıraktı.
İlginç noktalardan biri hastane personelinin doktorlar dahil, çoğunun Arapça biliyor oluşu idi... Onların olmadığı yerde de hemen bir tercüman ya da Arapça bilen bir vatandaş yetişiyordu imdada...
Aslında sokak levhaları bile sanki bir Arap kendi izlenimi veriyordu Antakya'da...
Yoğun bakım kapılarında beklerken öyle sıcak dostluklar yaşadık ki... Anadolu insanının çıkarsız, beklentisiz samimiyetine bir kez daha saygı ve hayranlık duyduk.
Antakya'nın yüzyıllar öncesine dayanan ipekçilik sanatı ise neyse ki halen devam ediyor... Üretim artık çok azalmış olsa bile hala bir dükkanda ipek dokuyan ustaya rastlayabiliyorsunuz.
Kaldığımız Savon Otel ise, eski Antakya'nın göbeğinde şahane bir huzur adasıydı sanki... Eski bir sabun fabrikası yenilenerek yapılan otel, mutfağı, personeli, hizmet kalitesiyle bizim için mükemmel bir durak noktası oldu. Otel iç mekanında kullanılan ortam kokusu bile sanki eski yılları hatırlatıyordu, hani mavi boyalı ahşap evde, heryer, hatta yer tahtaları filan sabunlarla ovulup tertemiz edilmiş gibi...
Antakya mutfağı, tüm unsurlarıyla çok lezzetliydi, ama nedense zaten lezzetli ve kalorili olan tüm yemeklere bir kalori eklentisi yapılmak istenmiş gibi, bizi şaşırttı... Örneğin çiğ köfte bile “Antakya usulü” olunca hem daha yağlı yoğuruluyor hem de ortasına kocaman bir kepçe kavrulmuş kıyma konulmadan sofraya getirilmiyordu... Diğer lezzetli yemekleri, zahter salatasını, oruk, maklube, içli köfte, kireç kaymağında hazırlanmış kabak tatlısı ve künefeyi ise bilmem hatırlatayım mı?
Bizim orada bulunduğumuz günlerde ortaya çıkarılan, milattan önce 3. Yüzyıla ait bir mozaik ise aslında galiba yaşamın en can alıcı öğüdünü verir gibiydi:
"NEŞELİ OL, HAYATINI YAŞA..."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Ata’nın Kolibası
Geçenlerde yolum Söğütözü’ne düştü, pek çok bakanlığın, resmi kurumun, AKP ve CHP genel merkezinin hatta büyük alışveriş merkezlerinin bulun...
-
Son günlerde Bülent Eczacıbaşı’na atfedilen, aslında Yılmaz Özdil’in kaleme aldığı bir yazı (*) dolaşıyordu paylaşımlarda, nefis bir yaz...
-
Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi. Ancak başta ...
-
Geçenlerde İzmir’deydim, Asansör’ü hep duyar, merak ederdim, bir sabah erken yürüyüşe çıktım. İzmir Kız Lisesinin önünden geçerken Ankara’d...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder