Ana içeriğe atla

O güzel yıllar…




Hepsini yaşadım... 

Bayram harçlıklarıyla alınan çatapat ve kibritin ateşleme kokusuna bayılırdım. 

Seninle Bir Dakika” ile Apple’da, TEK’te romantik danslar ettim. Sana’lı, toz şeker serpilmiş ekmeği, sokakta dalya oynadıktan sonra bayıla bayıla yedim. 

Arçeliğin merdaneli makinesi evimizde saatlerce zann, zaaan, zannn diye çalışır, Tursil’le çamaşırlarımız bembeyaz olurdu. Halılar Gırgırla süpürülürdü... 

 “Ayşegül” dergilerini Sevim Teyze keşfetmiş, Ayşegül’e alır olmuştu. Onlara gittiğimde dergideki  resimlere hayranlıkla bakar Ayşegül’ün başından geçenleri keyifle okurdum. Bizim aboneliğimiz Çocuk Haftası’na idi. Kemalettin Tuğcu tefrikalarında gözlerim dolar, Yıldırım Kaptan’ı okurken neşelenirdim... 

Yaz tatilindeki kültürel faaliyetimiz, ayçekirdeği eşliğinde Teksas-Tommiks okumaktı... 
Sonraki yıllarda Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la aynı zevki paylaştığımızı öğrenmiş, şaşırmıştım. 

Annem ne kadar gençti, sarı-yeşil gül desenli siyah krep elbisesi ile nasıl güzeldi... Her sabah mesaisine gitmeden beni öper okşar, “dolapta sigara böreği var, köfte de buzlukta, yemekten sonra bulaşıkları Mintaksla yıkarsın” diye tenbihatta bulunurdu. 

Ağabeyim geç kalkar, gitarı ile Enrico Macias şarkıları tıngırdatırdı. Babam Yenice Sigarası içer, çok keyifli anlarda dolaptan bir Tekel Birası çıkarıp yavaş yavaş yudumlardı... Annem içerden seslenir, “Servet ciğim şişenin dibinde biraz biraz bırak, saçımı sarayım” derdi... 

Mini eteklerimizle o Şevrole dolmuşlara binerken zorlanırdık... Ders çalışmaya Papazın Bağı’na gider, harçlıklar yetiyorsa Piknik’ten sosisli alırdık... 
Hepimiz en çok köfte-patates kızartması sever, annemizin mozaik pastasına bayılırdık... 

Misafir odalarında çeşit çeşit sigara bulundurulur, bayramlarda ahududu likörü eşliğinde misafire ikram edilirdi. Yaka sigarasının kahverengi kutusu çikolatayı çağrıştırırdı, hiç de öyle olmadığını, ilk denemede gözlerimiz yanıp öksürükten boğulurken anlamıştık... Arka bahçede bizi bu ilk günahı işlerken yakalayan Naciye Teyzemiz “annelerinize söyleyemezsem” demişti de günlerce korku yaşamıştık hani... 

Doktor Jivago’yu 13 yaşında seyretmiş, Ömer Şerif’e hepimiz aşık olmuştuk...  Love Story’yi gözyaşlarıyla izlemiş, son sahneye kadar iyileşmesini beklediğimiz Jennifer ölünce hıçkırıklarımızı tutamamıştık. Hitchcock’un “Kuşlar” filmini Büyük Sinemada seyredip, akşamüstü bulvara çıktığımızda,  ağaçlara tünemiş yüzlerce kuştan ürkmüştük. 

Nikahlar Gençlik Parkı nikah dairesinde kıyılır, konuklara, tülden minik bohçalarda badem şekeri armağan edilirdi... 

Herkes iki oda bir salon evlerde mutlu mutlu yaşar, boşanmayı, ayrılmayı filan pek düşünmezdi. Evlerde limon kolonyası bulundurulur, alışveriş pazardan bakkaldan yapılırdı. Büyükannelerimiz dedelerimiz, sık sık Ankara’ya bizleri ziyarete gelir, dantelli çarşaf serilmiş, bembeyaz Amerikanla kaplı saten yüzlü yorganlarda yatırılırdı. 

Börek tepsisini köşedeki fırına götürür, dönüşte bakkaldan Mabel sakızı alırdık... 

Aybaşında anne-babalar maaşlarını alınca, eve bir kutu “bülbül yuvası” ile dönerdi. Lokantaya nadiren gidilir, Yeşil Nalın’da lahmacun veya Halep İşi yenilirdi. 

Spor Toto bize hiç çıkmaz, ama her hafta oynanırdı... Yeşil Direk diye bir takım vardı mesela... Mahallelerin boş arsası çok olur, iddialı maçlar orada yapılırdı... Her akşam radyoda ajans dinlenir, bülten, komadaki Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Walter Reed Hastanesinden bildirilen sağlık durumu ile sonlanırdı... 

Aslında kötülükler hep Kaf Dağının ardındaydı. Hiçkimse ölmeyecek ve hastalanmayacaktı...

Meğer hayat öyle değilmiş!!!

Yorumlar

  1. Fotoğrafta görülen çamaşır makinesi benzeri İsrail malı bir makine kullandı uzun süre annem ve hâlâ Isatnbul'da evin terasında durur. Çocuk Haftası'nı ilk sayısından beri alırdın ve cilt kapaklarını da alıp ciltletiridm. Yıldırım Kaptan'daki bazı öngörüler bugün gerçekleşti diye düşünüyorum. Doğan Kardeş de aldığım ikinci dergiydi. Tommiks okurdum, Teksas'ı pek tutmazdım. Annem de mozaik pastayı güzel yapardı ve sevdiğim için sık sık yapardı. Duruma göre lokma da dökerdi. Son cümlen de bana babamı anımsattı: Cemal Gürsel'i ABD'ye götüren ve başında kalan doktordu ve muhabire C.Gürsel ile ilgili biligleri verir ve ben de babamın sesini duyduğum için özlem giderirdim. İyi bayramlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar ilginç, sizin yazılarınızı hangi platformda okuyabilirim? Babanızın Walter Reed’le ilgili izlenimlerini keşke paylaşsanız

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...