Kaç “ 1 Mart vardır” yaşamında insanın? Bilmem, yetmiş mi? Seksen mi? Ama biri vardır ki unutulmaz... Her yıl daha da güzelleştirir yaşamı. Benim 1 Martlarımdan söz ediyorum. Yani oğlum Ali ’nin dünyaya geldiği 1 Mart ı anımsayarak. Doğmadan önce bir kere görmüştüm onu, odamdaki çekmecedeydi. Çekmeceyi bir açıyorum Ali ... Rüyaymış meğer, ama o kadar gerçek ki, ismini çoktan koymuşuz Ali ’nin, “ Bizimkiler gibi zor gelmesin dile kulağa” demişiz, doğdu, bir baktım, aynı o çekmecedeki Ali ... Önceleri ağlayan bir sesti, doymayan bir ağız. Sonra büyüdü biraz, özel bir dil geliştirdik aramızda. Öyle bir dildi ki, sadece ikimiz konuşabiliyorduk. Daha da büyüdüğünde arkadaş olduk, yarenlik ettik, dünyayı tanımaya çabalıyorduk birlikte, arada dertleşiyorduk, beni ne çok güldürürdü... Üzüldüğümüz de olurdu bazen, neyse ki hemen bulurduk teselli sözcüklerini. Kavga etmedik mi? Çoook... Bilmem ki, kavga etmese miydik? Kimler biliyor peki...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.