Size bir kavak ağacından söz etmek istiyorum bugün. - Kavak... Ne önemi var ki? Alelade bir ağaçtır... Diyeceksiniz ama size anlatacağım kavak ağacı başka... Yılların tanığı... Bir bilseniz, neler gördü bunca zaman. Keşke anlatabilse de kulak verseniz. Çiçeği burnunda gençlerin darağacına götürülüşünden, işkence görenlerin çığlıklarına uzanan acılara tanık olacaksınız... “ Görüş günü ” diye, gözleme hazırlatıp, bir şişe lavanta kolonyasıyla oğlunu ziyarete gelen babaya, " Oğlunuzu göremezsiniz, dün idam edildi, Karşıyaka'ya defnedildi " (*) denildiğini duyup, yerin dibine geçmek isteyeceksiniz.. Nazım Hikmet'in , Bülent Ecevit'in , Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'in, Yılmaz Güney'in avluda volta atışları gözünüzün önüne gelecek. Aklınızdan sorular geçecek... Cüneyt Arcayürek kavak yapraklarının rüzgarda çırpınışını izlerken aklından bir sonraki kitabının taslağını mı geçiriyordu acaba? Muhsin Yazıcıoğlu, ülkücü ...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.