Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Adalet Ağaoğlu ve nostaljik tatil sofraları

Bence yazarları yazdıklarıyla değerlendirmeli... İşte Adalet Ağaoğlu ... O Köşk ziyaretini, Başbakanlığa gidişini “ yetmez ama evetçiler” arasında  (*) yer alışını ne kadar eleştirmiştik. “ Ne diye Recep Tayyip Erdoğan ve şürekasının ekmeğine yağ sürüyor? ” dedik durduk. Dün aramızdan ayrıldığını duyunca aklımdan bunlar da geçti.  Oysa gençliğimin en önemli yazarlarındandı o ve Füruzan ... Nasıl unutabilirdim ki Ölmeye Yatmak ’ ı? Bi r Düğün Gecesi ’ni? Ölmeye Yatmak’ta   Doçent Aysel ’in ölüm kararını alması bir yana, geçmişini değerlendirip kendisini yargılaması o kadar etkilemişti ki beni... Onca yıl sonra, uzun süren monoton evliliğinin ardından Aysel aşkla başka birisiyle beraber oluyordu da “ bakirenin kanaması ” ile eş tutmuştu suçluluk duygusunu büyük yazar... Sadece kullandığı sözcüklere karşı çıkmıştım içimden... “ Kanar mı? Sorusunun yanıtını verirken, Aysel “ kanar, hem de şorul şorul ” diyordu... “ Şorul şorul” bana çok kaba gelmişti, başka bir söz...

Başkentten komik bir Covit hikayesi

Bir yakınım anlattı, dinlerken çok  güldüm, sizlerle paylaşayım istedim: - Benim genç yaştaki spor hocam biraz evhamlıdır, bizi çalıştırırken neredeyse 15 dakikada bir dereceyle ateşine bakıyordu -Covit mi oldum?- diye... Derken başına gelenler geldi... -Ne oldu? Yoksa Covit’e mi yakalandı? -Dinle bak, neler neler yaşadı... Bu böyle ikide birde ateşini ölçüp dururken bir gün gerçekten ateşi yükselmiş ve tabii müracaat Şehir Hastanesi... Orada insanı burnundan genzinden şişledikleri o meşhur tahlili yapmışlar. -E sonra? - Sonra eve gelmiş... Sonucu beklemeye başlamış.  -Hay allah, sonuç nasıl çıkmış peki? -Bu olay 23 Nisan günü yaşanıyor... Anlatıyorum işte... Herkes balkonlarda, şarkılar, marşlar çalınıyor, bayraklar asılı heryerde... Millet pür neşe yani...  Bizimki de balkona çıkmış, seyrediyor... Derken kapının önüne bir ambulans yanaşıyor, içinden beyaz koruyucu elbiseli, maskeli adamlar pardon hasta bakıcılar iniyor... -Aaaa, ...

Kadınlar icin zorlaşan yaşam... Türkiye

Kadın cinayetleri artıyor, (*) korunma ve yardım talep eden kadın sayısı da öyle... Geleceğimize ışık tutacak kız çocukları, eğitim yerine evliliğe yönlendiriliyor. Çocuk yaşta doğum yapan kızların sayısında büyük artış varken (**) kız çocuklarının okullaşma oranı (***) geriliyor... Bu durum, egemen siyasetçilerin kadını küçümseyen, yok sayan bakış açısından kaynaklanıyor. AKP’nin vazgeçilmez ismi Bülent Arınç ne demişti zamanında? “ Kadın uluorta kahkaha atmamalıymış, edep bunu gerektirirmiş (****)...” Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir açılışta “ sembolik olarak bir iki kadını da aramıza alalım, buraya gelsinler ” (*****) diyerek kürsüye davet etmeyi adeta lütuf gibi sunmamış mıydı? Üstelik bununla da kalmadı, kadını pek çok açıdan korumayı hedefleyen İstanbul Sözleşmesini bir gecede feshediverdi! Esasen ülkenin geneline hakim olan kadına bakış açısı pek çok alanda kendini gösteriyor, TV’lerin  tartışma programlarında kadın yok, hatta kadın sorunları tartışılırken b...

NERDESİN CÜNEYT AĞABEY?

Son yaşananları, Sedat Peker imzalı oyunu (*) izlerken ne düşünüyorsunuz? Tam bir kara komedi değil mi sizce? Mafya üyeleri başrolde, koca koca devlet adamları, siyasetçiler ikinci rollerde, gazeteciler ise birer figüran. Oyuncular sahnede bir anda birbirine giriyor, küfürün tehdidin bini bir para... Perde hala açık, koltuklarda seyirci  şaşkın... “ Burada bir yanlışlık var ” diyorum, “ gazeteci figüran olmamalıydı ” diye düşünüyorum ve aklıma Cüneyt Ağabey geliyor.  Cüneyt Arcayürek , meslekte büyük hayranlık duyduğum bir gazeteciydi... “ Haber ”, onun kıblesiydi, daha iyi nasıl söylesem  bilmiyorum ama haber, damarlarında dolaşan kan gibiydi. Hayranlığım bundandı, çünkü ben de hep öyle hissetmiş, öyle yaşamaya çalışmıştım... Uzun yıllar aynı ortamda, başkentteydik. Onu ilk tanıdığımda, 12 Eylül sonrasında, Milli Güvenlik Konseyinin bir eğitim bakanının basın toplantısındaydık. Bizim gibi “ çömezleri ” gönderirlerdi bu türden rutin toplantılara ama koskoca Cü...

Eski sofralar

Fıstıkla soğanı  tavada kavururken Ayşegül  görüntülü! aradı: -Kolay gelsin, belinde önlük ne yapıyorsun? -Zeytinyağlı biber dolmasının içini hazırlıyorum, sen tarçın koyar mıydın? -Tabii, bir de yenibahar mutlaka koyarım, zeytinyağlının yakışığıdır... Çocukluğumuz ve ilk gençliğimiz Ankara ’da, Hanımeli Sokakta geçti. Bizim yetiştiğimiz  yıllarda aileler ve yaşam tarzları birbirine çok benziyordu. Şehir çocuğuyduk ama, akasya ağaçlarıyla bezeli sokaklarda, ikişer üçer katlı evlerin bahçelerinde oyunlar oynardık, çağla toplardık. O zamanki Gaybi Yatır Apartman ının kiracıları  genellikle  orta sınıfın benzer gelir düzeyindeki aileleriydi. Komşularımız, tayinle Ankara’ ya gelmiş memurlar, bir öğretmen, bir yedeksubay, bir hakim, bir eczacı kalfası, bir terzi ve mesleklerini şimdi hatırlayamadığım bir kaç aileydi. O yıllarda çalışan kadın çok azdı, annem Emine   Masume Alev istisnalardan biriydi... Büyük Doğumevi’nin var...

Süleyman Demirel ziyareti

Değerli meslektaşım Barış Kaşıkçı  (*) ilginç bir paylaşımda bulunmuş, Nazmiye Demirel ’in ölüm yıldönümü dolayısıyla Demirel çiftinin yaşamını hatırlatmış... Yeri gelmişken ben de içinde Barış Kaşıkçı ve Ceyhan Altınyeleklioğlu’ nun da yer aldığı bir anımızı paylaşayım: 12 Eylül’deki “ zorunlu ikameti ” sonrası, Süleyman Demirel ’i Hamzakoy dönüşünde, artık asker korkusundan kimselerin kapısını çalmadığı  Güniz Sokaktaki evinde biz de ziyaret ettik... Meslek büyüklerim Ceyhan Altınyeleklioğlu ve Barış Kaşıkcı ile birlikte...  Güzel bir çiçek de yaptırmıştık... Çiçeği evin girişine bıraktık... Bizi sıcak biçimde karşıladı Demirel , yanına oturttu, halimizi hatırımızı sordu. Kapatılan Adalet Partisini n iki numaralı ismi Sadettin Bilgiç ’le birlikte, Nazmiye Hanım da salondaydı, Nazmiye Hanım sohbeti dinlemekle yetiniyordu... Derken akrabadan olduğu anlaşılan bir genç girdi salona, Süleyman Bey ve Nazmiye Hanımın elini öptü, geçti oturdu, Demirel askerd...

Pandoranın kutusundan çıkanlar…

“Pandora Papers” diye anılan belgeler ortalığa saçılınca ne çok tanıdık isme denk geldik değil mi? Sanmayın ki “vergi cennetlerine kaçış yolları” yeni keşfedildi,  uyanık işadamlarımız ve eşleri yıllardır bu yolları kullanıyor. Bizzat yaşadığım bir olayla bunu anlatayım: Cumhuriyet gazetesinde ekonomi muhabiri olarak çalışıyordum, Ankara Temsilcimiz Cüneyt Arcayürek’in bizi bırakıp Süleyman Demirel’i n danışmanlığına, Çankaya Köşküne geçmesinin ardından işler tatsızlaşmaya başlamıştı. Büro iyi yönetilmiyordu. O sırada  Ufuk Güldemir’in teklifi üzerine Milliyet’e geçtim... Üstünde çalıştığım bir haber tam da o günlere denk geldi. Halk Bankası , Demirbank ile yurtdışında, Rotterdam’da tek şubeli bir ortaklık kurmuştu. Bu şube üzerinden de 4 şirkete 20 milyon dolar tutarında kredi açılmıştı... - Ne var ayol bunda? Deveyi hamuduyla götürenler varken... Dediğinizi duyar gibiyim... Öyle değil işte, bir dinleyin: BİİR :Şirketler bilmem ne adalarınd...