Ana içeriğe atla

Pandoranın kutusundan çıkanlar…



“Pandora Papers” diye anılan belgeler ortalığa saçılınca ne çok tanıdık isme denk geldik değil mi? Sanmayın ki “vergi cennetlerine kaçış yolları” yeni keşfedildi,  uyanık işadamlarımız ve eşleri yıllardır bu yolları kullanıyor. Bizzat yaşadığım bir olayla bunu anlatayım:

Cumhuriyet gazetesinde ekonomi muhabiri olarak çalışıyordum, Ankara Temsilcimiz Cüneyt Arcayürek’in bizi bırakıp Süleyman Demirel’in danışmanlığına, Çankaya Köşküne geçmesinin ardından işler tatsızlaşmaya başlamıştı. Büro iyi yönetilmiyordu. O sırada Ufuk Güldemir’in teklifi üzerine Milliyet’e geçtim...

Üstünde çalıştığım bir haber tam da o günlere denk geldi. Halk Bankası, Demirbank ile yurtdışında, Rotterdam’da tek şubeli bir ortaklık kurmuştu. Bu şube üzerinden de 4 şirkete 20 milyon dolar tutarında kredi açılmıştı...

-Ne var ayol bunda? Deveyi hamuduyla götürenler varken...

Dediğinizi duyar gibiyim...

Öyle değil işte, bir dinleyin:

BİİR:Şirketler bilmem ne adalarında kurulmuş dandik şirketler...
İKİİİİ:Şirketlerin 20 milyon dolarlık krediyi geri ödeme kabiliyeti ve güvencesi yok, çünkü 1 Dolar (BİR DOLAR) sermaye ile kurulmuşlar...
ÜÜÇ: Şirketlerin sadece tabelası var, yani adı sanı belli olmayan, meçhul, bugünkü deyimle sanal varlıklar...

Neyse efendim, bu 20 milyon dolar DemirHalk Bank marifetiyle bu uyduruk şirketlere ödeniyor...

-Peki, sonra?

Sonrası daha da beter... Bu 20 milyon dolar, aynı gün içinde İstanbul’da yerleşik 4 şahsa gönderiliyor...

-Kimmiş peki bunlar?
-Yahu kim oldukları önemli değil... Asıl önemli olan...
-Asıl önemli olan ne yahu? Söyle, çatlatma insanı...
-Bu şahıslar vergi mükellefi bile değil...

Yani anlayacağınız, DemirHalk Bank marifetiyle açılan kredi ve sonrasında ne idüğü belirsiz şahıslara gönderilen bu para, anında deve oluyor...

Haberi oluştururken bütün yetkililerin kapısını aşındırıp sordum, ne mi dediler? Tıss yok... 

Ha, bu arada, haberi kaleme almadan, sevinç içinde annemi aradım:

-Anneciğim hani çocukluğumuzda bize söylediğin bir tekerleme vardı, manda dağa kaçıyor falan filan...
-Ha ha ha, hani sen bir türlü ezberleyememiştin...
-Evet evet o... O tekerlemeyi bir söylesene yine...

Annem söyledi, ben yazdım, habere ek küçük bir kutucukta da bu tekerlemeye yer verdim:

-Komşu!.. Komşu!...
-Hu!... Hu!.. .
-Oğlun geldi mi?
-Geldi...
-Ne getirdi?
-İncik... Boncuk...
-Kime?... Kime?
-Sana... Bana...
-Başka Kime!
-Kara Kediye...
-Kara Kedi Nerede?
-Ağaca çıktı... 
-Ağaç Nerede?
-Balta kesti...
-Balta Nerede?
-Suya düştü...
-Su Nerede?
-İnek İçti...
-inek Nerede?
-Dağa Kaçtı..
-Dağ Nerede?
-Yandı!... Bitti!... Kül Oldu ...

Haberi yayınlanmak üzere Milliyet gazetesinin çevrimiçi sistemine  gönderdim... Biraz sonra o sırada Milliyet Ankara Temsilcisi  olan Fikret Bila aradı:

-Nursun, bir saniye gelebilir misin?

Fikret’in odasına, bir alt kata indim:

-Nursun haber çok güzel, mükemmel bir atlatma... Tebrik ederim, Yalnız...
-Yalnız?
-Bizimkiler diyor ki... Acaba bu şirketler bize ait olabilir mi? Yani bu işin altından biz çıkar mıyız?

Dondum kaldım:

-Valla Fikret Bey, onu ben bilemem ki..

Neyse işte. Haber bir kaç gün bekletildi ve sonra Milliyet’in ekonomi sayfasına manşet yapıldı... Anlaşılan, bu şirketlerden herhangi birisinin Aydın Doğan’a ait olmadığından emin olunmuş ve haber kullanılmıştı...
(*)
-Sonra ne oldu peki?

Diye soruyorsunuz değil mi? Tabii ki işin peşini bırakmadım, araştırdım...  Kamu bankası olduğu ve kamu kaynakları zarara uğratıldığı için Halk bankası ile ilgili göstermelik bir inceleme başlatıldı falan filan... İnceleme tabii ki sonuçsuz kaldı, yani tekerlemedeki gibi dağ kül olup gitti...

Bir süre sonra o sırada Isparta milletvekili olan, (benim de çok saygı duyduğum eski bir maliye bürokratıdır) Aykon Doğan’la bu konuyu konuştuk, bana şöyle dedi:

-O vergi mükellefi bile olmayan şahıslar kimdi? DemirHalk Bank o 20 milyon doları kimlere gönderdi? Sorularına cevap arıyorsun ama ben sana şöyle söyleyeyim, o para büyük ihtimalle DYP’nin mahalli seçimlerde seçim kampanyası için kullanılmıştır...

İşin ilginç yanı, Aykon Doğan’ın da DYP milletvekili oluşuydu...

NOKTAAAA...

-Aaaa nasıl olur? Bu ülkede at izi gerçekten it izine mi karışmış?

Diye sormayın... Dağ yandı kül oldu... Başka ne söylememi bekliyorsunuz?

(*) 22.02.1996 Milliyet

  

Yorumlar

  1. Sevgili Nursun,
    Gençliğimin örnek gazetecisi;
    Kişiliği gibi gene sade , net, hedefe kilitli ve hala masum...
    Gazeteci olarak "elimden fazlası gelmez" yerine, illa umudumuzu tazeleyen.Saygıyla .

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...