Ana içeriğe atla

Başkentten komik bir Covit hikayesi




Bir yakınım anlattı, dinlerken çok  güldüm, sizlerle paylaşayım istedim:

-Benim genç yaştaki spor hocam biraz evhamlıdır, bizi çalıştırırken neredeyse 15 dakikada bir dereceyle ateşine bakıyordu -Covit mi oldum?- diye... Derken başına gelenler geldi...

-Ne oldu? Yoksa Covit’e mi yakalandı?

-Dinle bak, neler neler yaşadı... Bu böyle ikide birde ateşini ölçüp dururken bir gün gerçekten ateşi yükselmiş ve tabii müracaat Şehir Hastanesi... Orada insanı burnundan genzinden şişledikleri o meşhur tahlili yapmışlar.

-E sonra?

-Sonra eve gelmiş... Sonucu beklemeye başlamış. 

-Hay allah, sonuç nasıl çıkmış peki?

-Bu olay 23 Nisan günü yaşanıyor... Anlatıyorum işte... Herkes balkonlarda, şarkılar, marşlar çalınıyor, bayraklar asılı heryerde... Millet pür neşe yani...  Bizimki de balkona çıkmış, seyrediyor... Derken kapının önüne bir ambulans yanaşıyor, içinden beyaz koruyucu elbiseli, maskeli adamlar pardon hasta bakıcılar iniyor...

-Aaaa, sonra?

-Sonra bu genç arkadaşımızın kapısı -tak tak-çalınıyor. Hasta bakıcılar meşum haberi veriyorlar, -Beyefendi sizi almaya geldik, Covit olduğunuz kesinleşti, karantinaya götüreceğiz...-

-Amanin, çok fena...

-Fena tabii, bizim arkadaşı apar topar evinden alıp ambulansa bindiriyorlar. Bizimki hanımıyla, 2 yaşındaki çocuğuyla doğru dürüst vedalaşmadan -onlara da geçirme korkusuyla- biniyor ambulansa...

-Aaaa, nereye götürüyorlarmış peki?

-Bizimkinin de merakı o tabii... Soruyor, aldığı yanıt, Elmadağ’daki Devlet Hastanesi oluyor...
Sonunda kuş uçmaz kervan geçmez mesafedeki hastaneye varıp, bizimkini kapıda görevlilere teslim ediyorlar, görevliler alıp bir odaya sokup, kapıyı üstünden kilitliyorlar...

-O kilit ne yahu? Adam suçluymuş gibi?

-Hastalar dışarı çıkmasın diyeymiş, usul buymuş. 

-E, sonra?

-Bizimki orada kilit altında 5 gün hapisteymişcesine yatıyor... Arada bir görevliler kapısını açıp tepsiyle peynir zeytin filan getiriyor...

-Nasıl yani ayol? Sıcak yemek yok muymuş?

-Yokmuş canım, çünkü hastanenin mutfağında arıza varmış... Bizimki ile beraber hastanede 7 hasta yatıyormuş, hepsi günlerce bu peynir zeytin ve suyla beslenmiş.

-Sonra iyileşmiş mi?

-Dur işte anlatıyorum, 5. Günün sonunda kapı açılmış artık doktor mu hemşire mi hatırlamıyor, demiş ki, -sizi taburcu edeceğiz- bizimki de sormuş -iyileştim mi de gönderiyorsunuz?- Bilmiyoruz efendim bize gelen talimat böyle. Siz şimdi evinize gidin, evinizin bir odasında kendinizi karantinaya alın- demişler... Adamcağızı hastanenin önünde azad etmişler...

-Aaa ne tuhaf...

-Sorma gitsin... Bizimki çıkmış dışarı, bakmış herhangi bir vasıta yok, uzaaaaak bir yerde... Aileden birine telefon edip yardım istemiş, bir yakını ağzı burnu maskeli, atkıyla sarılı olarak gelip, bizimkini evine götürmüş, tabii o da korkuyla  yapmış bu işi... Ne de olsa Covit’ten herkes endişeli... Bizimki evinde bir odaya yerleşmiş, kapısını içeriden kilitlemiş, kendisini günlerce karantinaya almış... Küçük çocuğu var demiştim ya, o görmüş tabii babasının eve geldiğini, odasının önünde her gün kapıya vurup,- babam babam-diye  ağlayıp haykırıyormuş görebilmek için...

-E sonra ne olmuş?

-O karantina süresi dolunca bizimki kalkmış Şehir Hastanesine gitmiş tabii... Orada kendisinden numune alan bölümün başındakilere ulaşıp sormuş, -nedir benim durumum?acaba hastalığı atlattım mı? Neden beni o gönderdiğiniz hastaneden 5 günde taburcu ettiler?- diye...

-Ne demişler peki?

-Ne deseler beğenirsin? -Kusura bakmayın, sizin testinizle bir başka hastanınki karışmış, yani siz Covit değilmişsiniz, başkasıymış Covit olan- demişler.

-Aaaaaa, korkunç bir olay... Güleyim mi ağlayayım mı?

-Hem gül hem ağla... Çünkü bizimkine Covit teşhisi koyup, asıl Covitli hastaya sağlıklı raporu vermişler. E, tabii o da sevinerek gidip, herkesle bu sevincini paylaşmış, kimbilir kaç kişiye bulaştırmıştır hastalığı...

-Ay korkunç... Günlerce çektiği eziyete mi yansın adamcağız, yoksa asıl Covitlinin ortada gezip millete korona bulaştırdığına mı? Ben olsam mahkemeye verirdim sorumluları.

-Evet, ben de öyle dedim ama bizimki avukatlara danışmış demişler ki, -evet haklısın, durduk yere çok kötü günler geçirmişsin, bunun bir bedeli olmalı, ama burası Türkiye... Sonuç alamaz, uğraştığınla kalırsın, genelde hastanelerle ilgili böyle örnekler çok yaşanıyor ama sonuç alınamıyor... O da -sağlığıma şükür- deyip vazgeçmiş uğraşmaktan.

İşte böyle dostlar, ne dersiniz? Gülmeli mi ağlamalı mı bu hikayeye?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...