Ana içeriğe atla

Kadınlar icin zorlaşan yaşam... Türkiye



Kadın cinayetleri artıyor, (*) korunma ve yardım talep eden kadın sayısı da öyle... Geleceğimize ışık tutacak kız çocukları, eğitim yerine evliliğe yönlendiriliyor. Çocuk yaşta doğum yapan kızların sayısında büyük artış varken (**) kız çocuklarının okullaşma oranı (***) geriliyor...

Bu durum, egemen siyasetçilerin kadını küçümseyen, yok sayan bakış açısından kaynaklanıyor. AKP’nin vazgeçilmez ismi Bülent Arınç ne demişti zamanında? “Kadın uluorta kahkaha atmamalıymış, edep bunu gerektirirmiş (****)...”
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir açılışta “sembolik olarak bir iki kadını da aramıza alalım, buraya gelsinler” (*****) diyerek kürsüye davet etmeyi adeta lütuf gibi sunmamış mıydı? Üstelik bununla da kalmadı, kadını pek çok açıdan korumayı hedefleyen İstanbul Sözleşmesini bir gecede feshediverdi!

Esasen ülkenin geneline hakim olan kadına bakış açısı pek çok alanda kendini gösteriyor, TV’lerin  tartışma programlarında kadın yok, hatta kadın sorunları tartışılırken bile yok... Hani bir zamanlar radyoda Yurttan Sesler diye bir program vardı, aynen öyle, bir sürü bıyıklı bıyıksız adam toplanmış, “kadının yeri ne olmalı?” Sorusuna yanıt arıyor.  

Özellikle eğitim düzeyi düşük kesimin izlediği gündüz kuşağı kadın programları bir felaket...  Kadına sadece makyajla, saç başla, kıyafetle “ideal şekil” (!) verilmeye çalışıyor... Eğitecek, bilgi verecek, ufkunu genişletecek bir tek program yok. Haydi diyelim ki kadın, kendini en iyi bildiği konuda, mutfağında göstermeye çalışsın, orada da rating uğruna kabalaşması, konuklarına kötü davranması, onlara adeta  “zıkkım ye” demesi istenmiyor mu sizce? Peki nerede kaldı gelenekler, Türk misafirperverliği?

Kadın gazetecilere, siyasetçilere, siyasetçi eşlerine yapılan cinsel çağrışımlı aşağılama, hakaret ve tehditler ise son yıllarda giderek artmış durumda, en kötüsü de toplumun artık bu konuda duyarsızlaşması.

Hal böyle ilken ve her alanda geriye gitme, zevksizleşme, varoşlaşma yaşanırken, üste çıkıp şu savunmaya  ne demeli? “Kadının adı yokmuş da AKP sayesinde var olmuş” diyen AKP milletvekili Özlem Zengin (*****) mesela... AKP’nin hüküm sürdüğü son 18 yıldaki ilerlemeleri anlatmaya çalışırken ne dese beğenirsiniz?

-Kadınlar önemli kişilerle evlenemiyormuş eskiden... 
-Nedenmiş? 
-Türbanı yüzünden...

Aslında bir kadın siyasetçiden  “kadınlar  önemli pozisyonlara gelemiyordu” cümlesi beklenirken, “önemli isimlerle evlenemiyordu” sözünü duymak, kadını sıradanlaştıran bu anlayışın özeti değil mi?

Hemen aklıma sağ kesimin önemsediği isimlerden, türban denen saç bağlama şeklini icat eden merhum Şule Yüksel Şenler’in yıllar önce verdiği röportaj geldi...

Recep Tayyip Erdoğan’ın Emine Hanımla evliliğine meğer o vesile olmuş, o yıllarda annesi ona Karadeniz’den çarşaflı bir kızla evlendirmeyi planlarmış da, Şule Yüksel Şenler buna “Senin geleceğin parlak, kim bilir daha nerelere geleceksin, çarşaflı kız sana engel olur”   diyerek karşı çıkmış, yerine Emine Hanımı tavsiye etmiş.

Ben bir kadın olarak, hele de aktif gazetecilik yaptığım yıllarda,   özellikle TBMM’de çalıştığımızda  ülkenin giderek tutucu hale dönüşen ortamına bizzat tanık oldum. Turgut Özal,  “takunyalılar” diye adlandırılan tutucu isimlerle, prensler lakabı takılmış yurtdışı kariyerlilerin yükselmesine yeşil ışık yakmıştı... Takunyalılar, görüşmelerde elimizi sıkmaktan bile kaçınırdı, hatta o gruptan önemli bir isim, “ölsem de beni kimse asla bir kadınla yalnız, aynı asansöre bindiremez” sözü ile anılır olmuştu.

Kamu binalarında “Pantolon yasağı” bile başlı başına bir saçmalıktı... Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e konuyu bizler yansıtmıştık da bu saçma yasak kaldırılmıştı. 

Oysa, bizim üniversite yıllarımızda türbanlı arkadaşlarımıza hiçkimseden ufak bir söz bile gelmemişti. Esasen ben yıllarca hep şu görüşü savundum:

-Kafaların dışına değil içine bakalım, ne demek kadınların giyim tarzına karışmak? Bırakın kadınlar istediği şekilde giyinsin, istediği eğitimi alsın... Aydınlanan insandır toplumu ileriye taşıyacak olan... Hele de kadınlar, çünkü en azından çocuk yetiştirecekler... Cahil anne yerine eğitimli anne daha iyi değil mi?

Sonuçta, tutucu kesim giderek daha rahat koşullarda yaşayabilir oldu ama diğerleri için yaşam zorlaştı... Aşağıdaki linkler bütün bu geriye gidişin kronolojisi gibi... Buyurun bakın bakalım, geriye mi gidiyoruz ileriye mi?

Ha, bu arada kadın cinayetlerine bir yenisi daha eklendi, hem de en vahşisinden... Değerli bir öğretim görevlisi olan Aylin Sezer’i, eski erkek arkadaşı 2 gün evinde rehin tuttuktan sonra  “yakarak” öldürdü. Devlet ne yazık ki bu cinayetleri “nasihat”la engelleme çabasında da, ey Aylin Hanımın komşuları,  bu vahşet burnunuzun dibinde yaşanırken siz neredeydiniz? (*****) 










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...