Ana içeriğe atla

Adalet Ağaoğlu ve nostaljik tatil sofraları



Bence yazarları yazdıklarıyla değerlendirmeli... İşte Adalet Ağaoğlu... O Köşk ziyaretini, Başbakanlığa gidişini “yetmez ama evetçiler”arasında  (*) yer alışını ne kadar eleştirmiştik. “Ne diye Recep Tayyip Erdoğan ve şürekasının ekmeğine yağ sürüyor?” dedik durduk.

Dün aramızdan ayrıldığını duyunca aklımdan bunlar da geçti. 


Oysa gençliğimin en önemli yazarlarındandı o ve Füruzan... Nasıl unutabilirdim ki Ölmeye Yatmakı? Bir Düğün Gecesi’ni?


Ölmeye Yatmak’ta  Doçent Aysel’in ölüm kararını alması bir yana, geçmişini değerlendirip kendisini yargılaması o kadar etkilemişti ki beni... Onca yıl sonra, uzun süren monoton evliliğinin ardından Aysel aşkla başka birisiyle beraber oluyordu da “bakirenin kanaması” ile eş tutmuştu suçluluk duygusunu büyük yazar... Sadece kullandığı sözcüklere karşı çıkmıştım içimden... “Kanar mı? Sorusunun yanıtını verirken, Ayselkanar, hem de şorul şorul” diyordu... “Şorul şorul” bana çok kaba gelmişti, başka bir sözcük olmalıydı sanki...


Neyse işte,  “onca yılın emeğine o Başbakanlık ziyareti ile neden yazık etti?” diye düşünmüştük Adalet Ağaoğlu için.


Bugün de sofra hazırlıyordum tam, Ağaoğlu’nun  eskilerden  başka bir paylaşımı aklıma  geldi... Yazlığa gidişlerini anlatıyordu eşiyle birlikte... Evlerine vardıklarında hemen yumurta haşlar, domates biber sövüş ve belki biraz peynirle sofra hazırlarlarmış... “Ne çok severdik o soframızı” diyordu...


Bizde de durum bugün pek farklı değil... Dün gece geldik Ortakent’e, evden ufak tefek erzak getirmiştim, onlarla acele bir sofra hazırladım, domatesli bulgur pilavı, göçmen usulü sote çarliston, biraz yoğurt ve salata...

O anda radyoda Nesrin Sipahi’den güzel bir şarkı başlamasın mı? (Bir yandan da TV’de Kemal Kılıçdaroğlu konuşuyor ama sesini kısıyorum...)


Hemen eskiye gittim... Çocukluk gençlik yıllarımıza.


Ah, düşünüyorum da, ne fedakar kadınlardı annelerimiz... Diyelim ki  ailece küçük bir tatile çıkılmış, kendilerini sürekli arka planda tutup, bizleri mutlu etmek için didinip durmaz mıydı o becerikli anneler? 

Beş yıldızlı otellermiş, binbir çeşit yiyeceğin sunulduğu büfelermiş, hiçbiri yoktu yaşamımızda... Erdek’te mi ev tutulurdu bir aylığına? Konyaaltı’nda bir kampa mı gidilirdi ya da pansiyona? İşte tatil buydu... Bavullar hazırlanırken erzaktan bir kaç takviye yapılır, binbir  hevesle düşülürdü yola. 



Varan biraz pahalı gelirdi kalabalık aileye, o yüzden Kamil Koçtan alınırdı otobüs biletleri...


Hangimizin evine çarşıdan reçel girerdi ki? Konu komşudan alınan tariflerle çeşit çeşit  reçeller hazırlanır, sigara börekleri önceden sarılıp hazırlanmış olarak buzdolabında tutulur, beklenmedik bir konuk geldiğinde hemen çıtır çıtır kızartılıp sunulmaz mıydı çayın yanında? 


Adalet Ağaoğlu derken, ooo hayalimde nerelere uzanmışım...


“Ne güzel günlerdi” deyip bırakayım, sofrayı toplayıp Elif Şafak’ın son romanına (**) döneceğim... İntihal filan laflarına pek takılmadım da romanın “düzeltme”lerinin yetkin bir elden çıkmadığı düşüncesine saplandım... “Acaba İngilizce mi kaleme aldı?” Diye düşünüp duruyorum her sayfada... 


(*) https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/07/14/adalet-agaogluna-veda-bir-de-yumurta-yedim/

(**) https://www.amazon.com.tr/Dakika-Otuz-Sekiz-Saniye/dp/6050963096/ref=asc_df_6050963096/?tag=googleshoptr-21&linkCode=df0&hvadid=355076337726&hvpos=&hvnetw=g&hvrand=17499124002462957169&hvpone=&hvptwo=&hvqmt=&hvdev=c&hvdvcmdl=&hvlocint=&hvlocphy=9056737&hvtargid=pla-766696965049&psc=1

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...