Hocam Türkkaya Ataöv (*) üniversite yıllarımın unutulmazlarındandı... Yıllar sonra kitap fuarında rastladığımda hiç değişmediğini görmek ne hoştu. Yine papyonlu, koyu renk takım elbiseliydi, oturduk, biraz sohbet ettik, birbirinden değerli kitaplarını aldım, imzalattım, o kadar ilginçti ki imzalayış tarzı... Renkli kalemlerle çiçekli bir vazo çiziverdi, sonra da imzasını attı. Düşünüyorum da, insanı bugünkü hayat çizgisine, yaşam boyu süren başarısına, ulaştığı inanılmaz entellektüel düzeye getiren nedir? Ailesi mi? Aldığı eğitim mi? Arkadaşları mı? Yoksa onu “koyun sürüleri gibi yaşayan diğer insanlardan farklı kılan ”, kendi yetenekleri, duyuşu, dehası mı? Aslında “ arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim ” derler değil mi? Kitabının ilk sayfasında ithafta bulunduğu isimlere ve yazdıklarına bakar mısınız: “ On-bir yaşımdan bu yana birlikte olduğum, yerleri doldurulamaz, aklımdan hiç çıkmayan, çok sayıda sınıf arkadaşlarımdan, amcası eşsiz...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.