Ana içeriğe atla

Mehmet’imle “Kayıp Zamanın İzinde...”


Bilmem Marcel ProustKayıp Zamanın İzinde” koşuyor mu hala? Ya da bir tek o muydu kayıp zaman koşucusu?
Ooo ben bu konuda rakip tanımam, maraton koşarım, hem de kimbilir kaç tur bindiririm ona... Öyle çok ki, yakalamaya, değiştirmeye çabaladığım zamanlar.  

İşte aradığım, peşinde koştuğum zamanlardan biri, 13 Nisan 2002, elimden kayıp gitti, yakalayamadım... Türkiye bilmem kaçıncı ekonomik krizini yaşıyordu da, yeni ekonomik paket açıklanacaktı hani... Ben de zamanı durdurup fotoğrafını çekmeye çalışanlardan biriydim... Fotoğraf çekilecek, rötuşlanıp Türk halkına sunulacaktı:

-Bakın, işte sizi iyileştirecek, bütün dertlerinizi yok edecek ekonomik paket... Bundan böyle maaşınız enflasyona yenik düşmeyecek, ev sahibiniz insafa gelip artık kiranızı artırmayacak, evinizde cilalı yepyeni mobilyalar pırıl pırıl parlayacak, mutfakta bonfilenin en alası pişecek...

Yok canım, tam da öyle değildi aslında... Politikacılar hele de ABD’den bulup getirileni (*) “Türk halkı bu acı ilacı içmeli” deyip duruyordu... 

Oysa o gün benim sevgili oğlumun, Mehmet’imin 13. Doğum günüydü, ben pastalar hazırlayıp, evi konfetilerle donatıp, arkadaşlarıyla geçireceği neşeli saatleri hazırlamalıydım, bunun yerine, dedim ki:

-Bugün işi es geçebileceğim bir gün değil, art arda basın toplantıları var... Doğum gününü gelecek hafta kutlasak? 

Ne desin çocuk? Ses çıkartmadı.. O gün gazeteciler için tam bir hengameydi, atlatıldı...

Evde ertesi hafta için hazırlık yapıldı, özel davetiyeler hazırlanıp bilgisayardan çıktı alındı, Mehmet’e teslim edildi, arkadaşlarını çağırsın diye. Çantasına koyup, okula gitti...

Ben de işe gitmek için evden çıktığımda  ne göreyim? Davetiyelerin hepsi bahçeye fırlatılıp atılmış, rüzgar önüne katmış kimini, savuruyor yola... 

-Neden?

Diye sorarken mahcuptum, biliyordum vereceği cevabı:
        
-Benim doğum günüm geçti, geçen haftaydı...

Ey felek, kimine kavun kimine kelek... Ah,
bir ele geçirsem seni, neler yapacağımı çoook iyi
biliyorum... Kaybettiğim bütün zamanları geriye sardıracağım sana... En güzel pastaları ısmarlayıp, havai fişekler atacağım havaya,  sevdiklerime yüzlerce kez sarılacağım, özürlerimi ayaklarına sereceğim gözyaşlarımla...

Mehmet’im, doğum günün kutlu olsun. İyi ki dünyama geldin, yaşamımı şenlendirdin, beni mutlu ettin... Sen de çok yaşa, hep mutlu ol, hayata biraz boşver, bak kayıp zamanları yakalayabilmek imkansız... 

Ama kusura bakma olur mu? Pasta yok yine...Bu kez de Corona’dan yasaklıyız...




 (*) https://m.ensonhaber.com/kemal-dervis-2001-yilindaki-ekonomik-krizi-anlatti-2014-05-22.amp

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...