Düşünüyorum da, insanı bugünkü hayat çizgisine, yaşam boyu süren başarısına, ulaştığı inanılmaz entellektüel düzeye getiren nedir? Ailesi mi? Aldığı eğitim mi? Arkadaşları mı?
Yoksa onu “koyun sürüleri gibi yaşayan diğer insanlardan farklı kılan”, kendi yetenekleri, duyuşu, dehası mı?
Aslında “arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim” derler değil mi?
Kitabının ilk sayfasında ithafta bulunduğu isimlere ve yazdıklarına bakar mısınız:
“On-bir yaşımdan bu yana birlikte olduğum, yerleri doldurulamaz, aklımdan hiç çıkmayan, çok sayıda sınıf arkadaşlarımdan, amcası eşsiz Mustafa Kemal’le 16-19 Mayısta Samsun yolcusu, kendi ödün vermez yurtsever, ilk televizyon uzmanımız Mahmut Tali Öngören,
Boğazlar Komutanı Amiralin oğlu, kısa pantolonluyken aruzla şiirlerini dinlediğim, tüm Shakespeare sonelerinin başarılı çevirmeni Talat Sait Halman,
Ve Romanya Türkü, yollarca sanıklarda yan yana oturduğum, son günlerine değin görüşüp yakıştığım, örnek aktöreli Şükrü Server Aya’nın
Unutulmaz anılarına...”
Elimdeki kitabı, Amerikan Edebiyatında Muhalif Yazarlar... Son derece ilginç, çünkü Amerikalı yazarları baştan sona irdelemesi bir yana, yeni dünyanın Avrupalı istilacılar! tarafından keşfedilişinden bu yana yaşananlara, siyasi tarihine de eleştirel anektodlarla yer veriyor...
Her sayfası benim için altın değerindeki kitabı okurken, “Ahh...” diyorum:
-Okumam gereken ne çok kitap var ve buna ömrüm yetmeyecek... Cahil geldim, cahil gideceğim şu dünyadan...
Örneğin, Bryce’ın şu irdelemeleri:
“Amerika’da büyük adamlar niçin Başkan seçilemez? Değerli kişilerin siyasete karışmamalarının nedenleri, çoğunluk istibdatı...”
Buyurun size Trump denen ufku kıt, cahil tüccarın Beyaz Sarayı ele geçirdikten sonra yaptığı saçmalıklarının izahı, ya da Türkiye’deki benzer duruma ayna tutan gerçekler... Üstelik Ataöv ta 1962’de Bryce’ın bu kitabını çevirmiş...(**)
Yalnız Ataöv‘den bahsederken, yıllardır aklımı kurcalayan bir anektodu mutlaka anlatmalıyım.
80’li yıllarda Tercüman gazetesinde ekonomi ağırlıklı çalışıyordum... Irkçı rejimin siyahlara uyguladığı ayrımcı politikalar nedeniyle Güney Afrika Cumhuriyetine dünya çapında ticari boykot sürdürülüyordu, Türkiye de, kurulan ırkçılık karşıtı apartheid (***) komisyonlarında yer almıştı ve ticari boykotun aktif uygulayıcısı idi...
Ticaret Bakanlığının gizli tuttuğu verilere ulaşmış ve Türkiye’nin ırkcı rejimle dış ticaret hacminin 600 milyar TL seviyesine ulaştığını ortaya çıkarmıştım... Bu haber üzerinde çalışırken tabii ki Türkkaya Ataöv ile de defalarca konuşmuştum... Nedense bende yarattığı izlenim, “Bunu herkes biliyor, zaten bütün dünya aynı yalana tutunmuş gidiyor” şeklindeki bakış açısı olmuştu, oysa hoca, Birleşmiş Milletler nezdindeki apartheid komisyonlarında Türkiye’yi temsil ediyordu... Yani bu olaya “ne var bunda?” Diye bakamazdı. Bakıyorsa da ırkçılık karşıtı komisyonlardaki görevi anlamını kaybederdi.
O günlerde birlikte gazetecilik yaptığımız arkadaşım Enis Berberoğlu demişti ki:
-Aslında Güney Afrika ile el altından ticaretin sürdüğü biliniyordu ama senin bunu resmi rakamlarla ortaya koyman şok etkisi yarattı...
O zaman kendi kendime sormuştum:
-Yaşamda ayakta kalabilmek, ancak kendimizi kandırmakla mı mümkün? Ama Türkkaya Ataöv, benim hayranlık duyduğum sevgili hocam, başucumdaki o dev Afrika’nın yazarı, bunun bir parçası olabilir mi?
(*)https://en.m.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkkaya_Ata%C3%B6v
(**)https://m.kitapyurdu.com/index.php?route=authors/authordetail&author_id=25600
(***) https://en.m.wikipedia.org/wiki/Apartheid
Siyasal'da sevdiğim, hayran olduğum hocalarımdan biridir. Kendisi ile 3 yıl kadar önce Kuğulu Park'ta öğleden sonra 2-3 arası karşılaştık ve belleğine bir kez daha hayran oldum. Kendimi hatırlatmama gerek kalmadan uzaktan tanıdı. Bir süre sohbet ettik ve ayrılırken daha önceki her karşılaşmamızda istediği "kartvizitimin" olup olmadığını tekrar sordu, üzerimde ceket olmadığı için yanımda yoktu ve yine takdim edemedim sevgili hocama.
YanıtlaSilGerçekten de belleği müthiş değil mi? Çok teşekkür ederim ilginize...
Sil