Ana içeriğe atla

Hocam Türkkaya Ataöv


Hocam  Türkkaya Ataöv (*) üniversite yıllarımın unutulmazlarındandı... Yıllar sonra kitap fuarında rastladığımda hiç değişmediğini görmek ne hoştu. Yine papyonlu, koyu renk takım elbiseliydi, oturduk, biraz sohbet ettik,  birbirinden değerli kitaplarını aldım, imzalattım,  o kadar ilginçti ki imzalayış tarzı... Renkli kalemlerle çiçekli bir vazo çiziverdi, sonra da imzasını attı.



Düşünüyorum da, insanı bugünkü hayat çizgisine, yaşam boyu süren başarısına, ulaştığı inanılmaz entellektüel düzeye getiren nedir? Ailesi mi? Aldığı eğitim mi? Arkadaşları mı? 


Yoksa onu “koyun sürüleri gibi yaşayan diğer insanlardan farklı kılan”, kendi yetenekleri, duyuşu, dehası mı?


Aslında “arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim” derler değil mi?


Kitabının ilk sayfasında ithafta bulunduğu isimlere ve yazdıklarına bakar mısınız:


On-bir  yaşımdan bu yana birlikte olduğum, yerleri doldurulamaz, aklımdan hiç çıkmayan, çok sayıda sınıf arkadaşlarımdan, amcası eşsiz  Mustafa Kemal’le  16-19 Mayısta Samsun yolcusu, kendi ödün vermez yurtsever, ilk televizyon uzmanımız Mahmut Tali Öngören,


Boğazlar Komutanı Amiralin oğlu, kısa pantolonluyken aruzla şiirlerini dinlediğim, tüm Shakespeare sonelerinin başarılı çevirmeni Talat Sait Halman,


Ve Romanya Türkü, yollarca sanıklarda yan yana oturduğum, son günlerine değin görüşüp yakıştığım, örnek aktöreli Şükrü Server Aya’nın 

Unutulmaz anılarına...”


Elimdeki kitabı, Amerikan Edebiyatında Muhalif Yazarlar...  Son derece  ilginç, çünkü Amerikalı yazarları baştan sona irdelemesi bir yana, yeni dünyanın Avrupalı istilacılar! tarafından keşfedilişinden bu yana yaşananlara, siyasi tarihine de eleştirel anektodlarla yer veriyor... 


Her sayfası benim için altın değerindeki kitabı okurken, “Ahh...” diyorum:


-Okumam gereken ne çok kitap var ve buna ömrüm yetmeyecek... Cahil geldim, cahil gideceğim şu dünyadan... 

Örneğin, Bryce’ın şu irdelemeleri:

“Amerika’da  büyük adamlar niçin Başkan seçilemez? Değerli kişilerin siyasete karışmamalarının nedenleri, çoğunluk istibdatı...” 


Buyurun size Trump denen ufku kıt, cahil tüccarın Beyaz Sarayı ele geçirdikten sonra yaptığı saçmalıklarının izahı, ya da Türkiye’deki benzer duruma ayna tutan gerçekler... Üstelik Ataöv ta 1962’de Bryce’ın bu kitabını çevirmiş...(**)


Yalnız Ataöv‘den bahsederken, yıllardır aklımı kurcalayan bir anektodu mutlaka anlatmalıyım.

80’li yıllarda Tercüman gazetesinde ekonomi ağırlıklı çalışıyordum... Irkçı rejimin siyahlara uyguladığı ayrımcı politikalar nedeniyle Güney Afrika Cumhuriyetine dünya çapında ticari boykot sürdürülüyordu, Türkiye de,  kurulan ırkçılık karşıtı apartheid (***) komisyonlarında yer almıştı ve ticari boykotun aktif uygulayıcısı idi...


Ticaret Bakanlığının gizli tuttuğu verilere ulaşmış ve Türkiye’nin ırkcı rejimle dış ticaret hacminin 600 milyar TL seviyesine ulaştığını ortaya çıkarmıştım... Bu haber üzerinde çalışırken tabii ki Türkkaya Ataöv ile de defalarca konuşmuştum... Nedense bende yarattığı izlenim, “Bunu herkes biliyor, zaten bütün dünya aynı yalana tutunmuş gidiyor” şeklindeki bakış açısı olmuştu, oysa hoca, Birleşmiş Milletler nezdindeki apartheid komisyonlarında Türkiye’yi temsil ediyordu... Yani bu olaya “ne var bunda?” Diye bakamazdı. Bakıyorsa da ırkçılık karşıtı komisyonlardaki görevi anlamını kaybederdi.


O günlerde birlikte gazetecilik yaptığımız arkadaşım Enis Berberoğlu demişti ki:


-Aslında Güney Afrika ile el altından ticaretin sürdüğü biliniyordu ama senin bunu resmi rakamlarla ortaya koyman şok etkisi yarattı...


O zaman kendi kendime sormuştum:


-Yaşamda ayakta kalabilmek, ancak kendimizi kandırmakla mı mümkün? Ama Türkkaya Ataöv, benim hayranlık duyduğum sevgili hocam, başucumdaki o dev Afrika’nın yazarı, bunun bir parçası olabilir mi? 

(*)https://en.m.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkkaya_Ata%C3%B6v

(**)https://m.kitapyurdu.com/index.php?route=authors/authordetail&author_id=25600

(***) https://en.m.wikipedia.org/wiki/Apartheid


Yorumlar

  1. Siyasal'da sevdiğim, hayran olduğum hocalarımdan biridir. Kendisi ile 3 yıl kadar önce Kuğulu Park'ta öğleden sonra 2-3 arası karşılaştık ve belleğine bir kez daha hayran oldum. Kendimi hatırlatmama gerek kalmadan uzaktan tanıdı. Bir süre sohbet ettik ve ayrılırken daha önceki her karşılaşmamızda istediği "kartvizitimin" olup olmadığını tekrar sordu, üzerimde ceket olmadığı için yanımda yoktu ve yine takdim edemedim sevgili hocama.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de belleği müthiş değil mi? Çok teşekkür ederim ilginize...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...