Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hikaye Yeni Başlıyor

Sevgili meslektaşım, dostum Ayla Ganioğlu’nun yeni yayınlanan kitabını güneşli bir günde, İstanbul’da, yaprakları pırıl pırıl parlayan bir manolya ağacına karşı okumaya başladım, “ Hikaye Yeni Başlıyor ”un kapağını açmamla birlikte de, harika, anlatılması güç, belki sadece rüyalarda görülebilecek fantastik bir dünyanın parçası oluverdim. Uzun zamandır bir roman yazma hayaliyle yanıp tutuşan ama bunu bir türlü gerçekleştiremeyen Sebat ile işte böyle bir günde, kitabın giriş cümlesinde tanıştık. Tanışıklığımız sayfaları çevirdikçe ilerledi ve ona müthiş bir sevgi duymaya başladım.   -Kimmiş yahu o Sebat? Niye onca zaman yazamamış romanını? Yazsa bir şeye benzeyecek miymiş bari? -Ooo, bunları söylemeden önce Sebat’ı tanıman gerekir, bir bilsen önüne çıkan engelleri, Cefakar’ı, hele hele 3 M’yi… -3 M de neymiş? Yoksa, büyüyüp devleşip 5 M’ye kadar varan o meşhur market miymiş Sebat’a engel olan şey? -Saçmalama da dinle, Ayla’nın kitabının kahramanlarından söz ediyorum, Mela...

Benim seçimim, KEMAL!

Her 29 Ekim’de, 10 Kasım’da bir resim paylaşılır, altına bir sonsuzluk işareti kondurulur, “unutmadık ” yazılır ve iş biter… Unutmadık mı sizce Ata’yı? Hani laik düşünce? Hani ileriye bakan gençler? Hani kadın hakları? Hani güzel sanatlar? Tanık değil miyiz hepsinde geriye gittiğimize? Varsa yoksa din kisvesine bürünmüş sözde ulema takımı… O pırıl pırıl çocukları, gençleri, kadınları, erkekleri çağımızın gereklerinden uzaklaştırıp, kendi yorumladıkları eski öğretilerle geriye götürmeye çabalamıyorlar mı? “ Siz bu dünyayı fazla sorgulamayın, hakkınızı aramayın, refahı, adaleti, eşitliği boşverin, olanlara gözünüzü kapayın, bırakın baştakiler böyle devam etsin, öbür dünyada sizler cennetin nimetlerinden nasılsa fazlasıyla ödüllendirileceksiniz” demiyorlar mı? Eh, insanoğlu kusursuz mu? Tabii ki gören göz isteyecek, onu aksine ikna etmenin bir yolu bu dünyada görüp, isteyip de sahip olamadıkları için öbür dünyadaki cenneti, hurileri, gılmanı, vildanı (*)  vaad edeceksin ki itaat etsi...

Du bakali n’olcek? (Ezici güç karşısında Can Atalay olayı!)

-Hukuk, “ezici gücün iki dudağı arasında” mıdır? Evet, ülkede herkes bugünlerde bu soruya yanıt arıyor. Peki, bu heyecanlı arayış şimdi nereden çıktı? İyi de, bugüne kadar ezici güç karşısında durabildik mi? Acaba şu bir kaç soruya yanıt verebiliyor muyuz? -Mühürsüz oylara -geçersizdir- diyebildik mi? -Diploma nerede? -Aslını görelim- diye ısrar edebildik mi? -Anayasa en fazla 2 diyor, -3. Kez aday olamazsın- koşulunu ileri sürebildik mi? HAYIR… -E, o zaman şimdi neye, nasıl itiraz edeceğiz?  -Kısaca tartışmanın özeti şu; Can Atalay (*) milletvekili seçildi, oysa 18 yıllık bir mahkumiyeti vardı, bu durumda  cezasının milletvekilliği sürecinin sonrasına ertelenmesi gerekiyordu. Fakat “ ezici güç ” şöyle dedi: -N’AYIR, N’OLAMAZ… -Ya, ciddi ol şimdi, o N harflerini filan kullanmayı bırak, film çevirmiyoruz burada, biraz ciddiyet… -İyi de nasıl ciddi olabilirim ki? Anayasa, hukuk filan kalmış mı ortada? Can Atalay için iç hukuk yolları tüketilmiş, sonunda ...

Ne demişiz?

Gazeteci Nursun Erel, Ankara Üniversitesi’nin konuğuydu İLEF, “Türk Basınının Bugünü” söyleşisine ev sahipliği yaptı Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Nursun Erel, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde düzenlenen “Türk Basının Bugünü” söyleşisiyle öğrenciler ve meslektaşlarıyla bir araya geldi. Türkiye’de matbaanın, basın yayın organlarının gelişimi, siyasi değişimlerle gazetecilerin uğradığı baskılar ve sansür yasası, dijital çağda internet gazeteciliği ve basın ahlakı üzerine konuşulan söyleşi d e İletişim Fakültesi Mezunları Vakfı (İLEV) Başkanı Ali İnandım, Gazeteciler Cemiyeti Basın Meclisi Üyesi Prof. Dr. Korkmaz Alemdar ile Alpaslan İpek de bulundu.  Cemre Polat/ANKARA  Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi ,   gazeteci  Nursun Erel, “Türk Basının Bugünü”  söyleşisiyle  Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’n in konuğu oldu. Söyleşiye,  İletişim Fakültesi Mezunları Vakfı (İLEV) Başkanı Ali İnandım, Gazeteciler Cemiyeti Basın Me...

TOLGA

Tolga Şardan ile 90’lı yılların sonlarında Milliyet Gazetesinin Ankara Bürosunda birlikte çalışmıştık, o sırada gazetenin sahibi Aydın Doğan, Genel Yayın Müdürü Derya Sazak, Ankara Temsilcisi Fikret Bila idi… Büromuz Kavaklıdere’deki ABD Büyükelçiliğinin yeşillikler içindeki arka bahçesine bakardı… ABD  elçiliği önünde zaman zaman uzun kuyruklar oluşurdu, bekleyenler genelde İran uyruklu mültecilerdi, ne bilelim ki bir gün bizim ülkemiz de “ kuyruğa girme zahmetine bile katlanmadan vatandaşlık alıp, üste de para ödenen mültecilerin ” akınına uğrayacak? O günlerde gazetede işlerimizden başımızı kaldırdığımızda, girişteki avluda,  binamızın karşısındaki kebapçıda ya da bir alttaki birahanede buluşur günün olaylarını dillendirir, dertleşirdik… Tolga mesleğin başında olduğu  o yıllarda bile çok önemli haberlere imza atardı. Aradan yıllar geçti, köprülerin altından çok sular aktı, Aydın Doğan Milliyet’i sattı, herkes bir tarafa savruldu… Tolga ile sonraki yıllarda p...