Ana içeriğe atla

TOLGA





Tolga Şardan ile 90’lı yılların sonlarında Milliyet Gazetesinin Ankara Bürosunda birlikte çalışmıştık, o sırada gazetenin sahibi Aydın Doğan, Genel Yayın Müdürü Derya Sazak, Ankara Temsilcisi Fikret Bila idi… Büromuz Kavaklıdere’deki ABD Büyükelçiliğinin yeşillikler içindeki arka bahçesine bakardı… ABD  elçiliği önünde zaman zaman uzun kuyruklar oluşurdu, bekleyenler genelde İran uyruklu mültecilerdi, ne bilelim ki bir gün bizim ülkemiz de “kuyruğa girme zahmetine bile katlanmadan vatandaşlık alıp, üste de para ödenen mültecilerin” akınına uğrayacak?


O günlerde gazetede işlerimizden başımızı kaldırdığımızda, girişteki avluda,  binamızın karşısındaki kebapçıda ya da bir alttaki birahanede buluşur günün olaylarını dillendirir, dertleşirdik…


Tolga mesleğin başında olduğu  o yıllarda bile çok önemli haberlere imza atardı.


Aradan yıllar geçti, köprülerin altından çok sular aktı, Aydın Doğan Milliyet’i sattı, herkes bir tarafa savruldu…


Tolga ile sonraki yıllarda pek sık karşılaşıp görüşemesek de T 24’de yayınlanan, “her biri gündeme bomba gibi düşen haberlerinin” yakın takipçisiydim. 


Bir kaç ay önce T 24 bürosunun da bulunduğu Karum İş Merkezine yolum düştü, arkamdan biri seslendi: 


-Oo, Nursun Hanım… Buralara gelir de bize uğramaz mısınız?


Döndüm baktım Tolga… Muhabbetle el sıkıştık, iş merkezinin uzun iç avlusunda hal hatır sorup yürümeye başladık:


-Ya, Tolga sen bu yıl olağanüstü haberlere imza attın?


Gülümsemekle yetindi…


-Tolga sarstın yahu ortalığı?


Bu kez, alçak gönüllülükle  teşekkür etti. 

 

O anda aklıma geldi, Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde verilmekte olan “Yılın Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri”nin (*) başvuru süresi sonlanmak üzereydi, heyecanla meslektaşıma anlattım:


-Tolga neden sen de o sarsıcı  haberlerinden biri ile başvurmuyorsun? Üstelik AB destekli bir proje olduğu için işin ucunda para ödülü bile var?


Tolga gülümsedi, her zamanki sakin duruşuyla yanıt verdi:


-Abla boşver ya, o ödüllere bırakalım  genç meslektaşlar başvursun…


Sonra biraz daha havadan sudan konuşup vedalaştık… 


Dün akşam Tele 1’deki 18 Dakika programında  Tolga Şardan’ın “MİT Raporu” haberiyle ilgili olarak Merdan Yanardağ ile Emre Kongar arasındaki sohbeti izliyordum, bir ara Tolga’nın polisler tarafından adliyeye götürülürken, gözü yaşlı görüntüleri ekrana getirildi, “Bakınız Şardan’a arkasından biri para uzattı” denildi… Aslında bu sözlere canım sıkılmadı değil:


-Orada önemli olan Tolga’nın haberinin can alıcı niteliği değil miydi? Uzatılan şey neyse önemli miydi? 


Ama belki de aslında Tolga’nın mütevazı koşullarda, dürüst ve korkusuzca sürdürdüğü gazeteciliğe vurgu yapmak istenmişti…


Doğrusu, bu görüntü üzerinde Tolga ile ilgili söylenenler aklıma takıldı, içim burkulmuştu çünkü…


Nedir bu gazetecilere yönelik “havuç ve sopa” politikası diye düşündüm, “Biz kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi biliriz” kıssası gözümün önünden geçti.


Öyle ya, şu meslekte neler gördük neler…


Haberin “H”si ile ilgilenmeyip, “iş takipçiliği” ile hayat sürdüren “sözde gazeteciler” yok muydu? 


Haberi “yazmama!” karşılığında, evet evet, yanlış duymadınız “YAZMAMA!” karşılığında dolarla ödüllendirilip yazmadığı haber için o patronun gazetesine transfer edilenlere bile tanık olmadık mı?


Neyse ki Tolga Şardan gibi habercilikle yatıp kalkan, parayla pulla satın alınamayacak, plazalarla, seyahatlerle kandırılamayacak meslektaşlarımız da var ve şükür ki sayıları da hiç az değil…


Dedim ya, biz kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi biliriz…


İyi ki varsın be Tolga Şardan, sen çok yaşa, kaleminle daha çooook habere imza at, haberlerinin öznesi olan sahtekarlar, kanunları hiçe sayanlar korksun, seni talimatla şu 217/a ya filan sokup hapse atmaya kalkışanlar utansın…


(*) https://www.24saatgazetesi.com/ab-arastirmaci-gazetecilik-odulleri-sahiplerini-buldu



.



 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...