Ana içeriğe atla

Benim seçimim, KEMAL!




Her 29 Ekim’de, 10 Kasım’da bir resim paylaşılır, altına bir sonsuzluk işareti kondurulur, “unutmadık” yazılır ve iş biter…

Unutmadık mı sizce Ata’yı?

Hani laik düşünce? Hani ileriye bakan gençler? Hani kadın hakları? Hani güzel sanatlar? Tanık değil miyiz hepsinde geriye gittiğimize?

Varsa yoksa din kisvesine bürünmüş sözde ulema takımı… O pırıl pırıl çocukları, gençleri, kadınları, erkekleri çağımızın gereklerinden uzaklaştırıp, kendi yorumladıkları eski öğretilerle geriye götürmeye çabalamıyorlar mı?

Siz bu dünyayı fazla sorgulamayın, hakkınızı aramayın, refahı, adaleti, eşitliği boşverin, olanlara gözünüzü kapayın, bırakın baştakiler böyle devam etsin, öbür dünyada sizler cennetin nimetlerinden nasılsa fazlasıyla ödüllendirileceksiniz” demiyorlar mı?

Eh, insanoğlu kusursuz mu? Tabii ki gören göz isteyecek, onu aksine ikna etmenin bir yolu bu dünyada görüp, isteyip de sahip olamadıkları için öbür dünyadaki cenneti, hurileri, gılmanı, vildanı (*) vaad edeceksin ki itaat etsin… 

Osmanlı alimleri de bu vaadleri sürdürmemiş mi? Yazıcıoğlu Mehmed’den (**)  “Cennetteki hurilere dair” sözler:

Hûri bedeninin alt kısmı miskten, ortası amberden, üst kısmı kâfurdan yahut somutlaşmış nurdan yaratılmıştır. Serçe parmağını gösterse bütün dünyayı aydınlatırdı ve dünyaperestler ona tapardı. Tükürüğünden bir damla denize düşse bütün denizler şeker olurdu… Her hûrinin yetmiş elbisesi olup bunların her biri, her an yetmiş renk yansıtır…” 

Cennetteki her mümine verilecek hûri sayısını “yetmiş”  olarak gösteren  Yazıcıoğlu Mehmed’e göre ayrıca, her mümine kocaları cehenneme girmiş hanımlardan yetmiş kadın da verilecektir. Bir başka anlatımına göre ise her erkeğe 4 bin bâkire, 8 bin dul ve ayrıca niteliği belirtilmeyen 500’ü de olmak üzere toplam 12 bin 500 hûri verilecekmiş.”  

Aman ha, boşanan ya da kocaları cehenneme giden kadınlara duyurulur!

Bu bakış açısının neresinden tutmalı?

-29 Ekim’le, 10 Kasım’la bunların ne ilgisi var? 

Demeyin, Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşı sürerken 20 Temmuz 1915 günü karargahtan bir dönem Fransızca dersi aldığı Madam Corinee’e yazdığı şu mektuba bir bakalım mı?


... Gerçekten de cehennem hayatı yaşıyoruz. Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidir. Bundan başka hususi inançları, çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini daha çok kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün. Ya gazi, ya şehit olmak! Bu sonuncusu nedir bilir misiniz? Dosdoğru cennete gitmek. Orada Allah’ın en güzel kadınları, hurileri onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar. Yüce Saadet...”

Yalnız Mustafa Kemal’in Fransızca olarak kaleme aldığı,  Peyami Safa tarafından tercüme edilerek gazetelerde paylaşılan bu mektubun, nedense Peyami Safa tarafından sansüre tabi tutulduğu ve o tarihteki yayınlarda bir bölümünün kesildiği sonradan ortaya çıkarılıyor. Hem de kim tarafından? Erdal İnönü tarafından… Evet evet yanlış duymadınız, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün oğlu, fizikçi, siyasetçi Erdal İnönü tarafından… 





İşte Erdal İnönü’nün anlatımına göre,  Mustafa Kemal’in mektubu Türkçeye çevrilirken kesilen (****) bölüm şu:

“…Görüyorsunuz ya Madam, benim insanlarım şehit olmayı ararken de budalaca davranmıyorlar.Peygamberimiz ne kadar bilgeymiş. İnsanların gerçek arzularını ne kadar iyi biliyormuş. Bana gelince, çok yazık ki, bu inanmış insanların, Allah vergisi nitelikleri bende yok, ama bu nitelikleri desteklemeyi de hiç ihmal etmiyorum.
Çok garip bulduğum bir şey var. Erkeklere huriler ve başka güzel eğlenceler vaat eden Hazreti Muhammed, kadınlar için hiçbir taahhüde girmiyor. Bu duruma göre ölümden sonra erkekler, cennetteki kadınlara sahip olarak hoş vakit geçirirlerken, kadınların dayanılmaz hale düşecekleri anlaşılıyor. Öyle değil mi?
Gördüğünüz gibi Madam, dağdağalı ve kanlı bir yaşama alıştıktan sonra da insan, cennet ve cehennemden söz etmek ve hatta yüce Tanrı’yı bile eleştirmek için zaman bulabiliyor.
Madam, eğer Tanrımızı eleştirerek günaha girmemi önlemek isterseniz, çarpışmalar dışında kalan zamanımı, hangi meşgaleyle geçirebileceğim konusunda lütfen bana yol gösteriniz…”


Aah, ah… 

Bu dünyada bir türlü zapt-u rapta alamadıkları şu kadınları öbür dünyada tanımadıkları adamların yanına iliştirmeye niyet eden bu sözde alim heyeti şimdi de 6284 sayılı yasayı dile doladı, AKP ile seçim öncesi yaptıkları “gizli!”  (*****) protokolün gereği olarak bu yasaya şiddetle  karşı çıkıyorlar, üstelik başta kadın milletvekilleri bakanlar da  olmak üzere eğitimli kadınlardan bile destek görüyorlar. 

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın gazetecilerle ilk buluşmasında nafaka uygulamasına gelen bir soruya karşılık “Süresiz nafaka bence adil bir durum değil. Mağdur olan erkeklerimiz varsa onların da yanındayız” demesine ne buyurulur? Kadınlara “fıtratınıza aykırı işlerde çalışmayın” deyip, onları  “kadının yeri evidir, en az 3 çocuk doğurup büyütsün” sözüyle engelleyin bir de nafakasını kesmeye kalkın öyle mi?

Bu görüşlere destek veren kadınlara sesleniyorum: Yazık size verilen emeklere… Atatürk’ün onca cephede savaşıp, bu cumhuriyeti kurup, cahiliyle devrinden kalma şeriat yasalarını bir kenara koyup, Medeni Kanunu size gümüş tabakta sunuşuna yazık. 

Demek ki uğrunda mücadele verilmeyen hak böyle kolayca geri veriliyor…

Ne haliniz varsa görün o zaman, ben Kemal’in aydınlığını seçiyorum..

Mustafa Kemal’in…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...