Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Rümeysalar, Haticeler ve pek çokları… Cariyelik kaderiniz mi?

  Biri bir imamla camide “ imamın karısı ” tarafından basıldı, diğeri “ bebeklik çağında ” kendi ana babası tarafından evlendirildi , cinsel istismara uğratıldı. Lise birincisi! kızımız “ okul müdürleri ” tarafından kandırılarak evli bir adama peşkeş çekildi. (*) Utanmaz müftü kalktı, “ Durun bakalım, belki de imam o kızı nikahlamıştır ” diyerek evli imama arka çıktı. Utanmaz ana-baba, “ kızımız yalancı, psikolojisi bozuk ” diyerek yargının elinden kurtuldu. Utanmaz müdürler, evli adama peşkeş çektikleri kız öğrenci için, “ kendi isteğiyle oldu ” dediler, serbest geziyorlar. Sizce bütün bunlar neden yaşanıyor? -Ülkenin eğitim sistemi, aile düzeni ve sosyal yaşamı sözde “ İslamı yayma ” kisvesine büründürülmüş, karanlık tarikatlara, vakıflara teslim edildiği için olabilir mi?  -Koskoca bir rektör utanmadan “ eğitimsiz insan bize daha makbul ” demedi mi? -Elifi görse mertek sanan, okulun kapısından adım bile atmamış, şalvarının içindekini zaptedemeyen karanlık ni...

Bodrum elden gitmiş!

Birkaç günlüğüne geldiğimiz Bodrum’dan üzüntüyle ayrılıyoruz, ne acı😪  Devlet, Diyanet, nüfuzlu müteahhitler, Türk, Ukraynalı, Rus para babaları, hepsi elele vermiş, bir zamanların güzelim küçücük kasabasında betonsuz alan bırakmamaya ant içmişçesine yeşile saldırıyorlar… Plajları, kumsalı, rüzgarıyla tanınan Kargı Koyu Diyanet Vakfının (kimbilir kaça malolan?SAYIŞAY denetimine kapalı!!!) muhasarasına uğramış durumda. Plajda “İslami Külliye” adı altında her türlü estetikten uzak devasa bir beton Çin Seddi uzanıyor. Güzel Sanatlar Akademisinin çevresinden, aşağıdaki masmavi koya inen hektarlarca makilik arazi toplu konut alanı olarak nasıl oluyorsa (bir Varank’tan diğerine) peşkeş çekilmiş!  Mandalina bahçeleri bir bir yok edilip, otel, restoran, siteye dönüştürülüyor. Tekrar tekrar tamir görüp genişletilen asfalt yollar, AVM ler, bilmem kaçıncı imar affı sayesinde saldırgan biçimde binalara çıkılan ilave katlar…  Gereken kalitede düzeyde kadro istihdam etmeyip, düzgün sa...

Örtmenlerim sizi çok seviyorum

Geçenlerde hoş bir hanımefendi ile tanıştım. Duruşu, gülümseyişi ve şık kıyafetini zarafetle taşıyışı çok şey anlatıyordu. Henüz isimlerimizi bilmiyorduk ama hemen sordu: - İkizler burcu musunuz? -Hayır  Dedim, çünkü burçlara hiç inanmam, “ zamanı kendi uydurduğumuz parçalara bölmek, hepsine ayrı ayrı isimler takmak, hatta burçlar filan diye anlamlar yüklemek, sonra da onun esiri olmak” fikrini saçma bulurum. Neyse işte, benim de içine yerleştirildiğim şablon, pardon! burç “ koç ”muş, söyledim ona.  -A, üstünüzde incilerle dantelleri  görünce ikizlersiniz sandım, çünkü benim burcumdur Dedi, sonra öğrendim, Ülkü Özer ile karşılıklı oturuyorduk, Deneme Lisesinin müzik öğretmeniydi. Emekli olmadan önce sayısız öğrenci yetiştirmiş, üstelik pek çok öğrencisi müzik alanında ün kazanmıştı. Birden çevremizdeki herkes silindi, daldan dala süren, sonunda “ dantel sevgisi ”ne odaklanan ikili sohbetimizi koyulaştırdık. Krem rengi el örgüsü hırkasına  pırıl pırıl s...

Aferin budalası olmak…

  Bazen düşünüyorum da, “yaşama dair çabalarımız yeterince karşılık buldu mu?” Sorum yanıtsız kalıyor. Sanırım en iyisi “iyimserliğe sığınmak…” Sabit fikir denecek ölçüde tutkuyla bağlı olduğum meslekte geçirdiğim yıllar içinde asla pişmanlık duymadım, “ucu kime dokunursa dokunsun,” o haberlerin yapılması, yazıların yazılması gerekiyordu. Kırıldığım, gözyaşı döktüğüm, yalnız kaldığım ya da bırakıldığım zamanlar olsa da, o haberler uğruna verilen çaba için hissettiklerim hep “mutluluk ve tatmindi…”  Şimdi söylesem sayfalara sığmaz, ooo öyle sert eleştirilerle, tehditlerle, hatta olmayacak iftiralarla karşılaştık ki. Diyeceksiniz ki, “öldürülen meslektaşların bile olmadı mı?” Ne yazık ki evet…  -Bu çağda bu ilkellik bu zulüm nasıl olabilir? Vicdanlarına (varsa tabii!) nasıl sığdırdılar o gencecik insanları yok etmeyi? O pırıl pırıl kalemleri susturmayı?  Eh, işte herkesin bir kapasitesi var sonuçta… Siz bir eşeği saf kan atlarla yarıştırıp, mania atlasın diye ortaya sü...

Kendime ait “yarım gün!”

Sabah yapılacak görüşmeler-toplantılar iptal oldu ama diğerleri çoktan  sıraya girmiş: Bir de tamire verilecek ceket vardı, unutulan telefonla birlikte alır, pür telaş çıkarsın… Ankara’nın gözünü seveyim, terzisi, tuhafiyecisi, pazarcısı hep tanıdık, bildik ve dost… -Aloooo, Selçuuuuk, ceket getirsem bugüne yetiştirebilir misin? Kolları iki santim kısaltılacak -Abla getir, yetiştiririm -Ama park etmek zor senin orada? -Dert etme ben yol kenarında durup alırım ceketi senden -Aslansın ya Selçuk -Abla yalnız bugün Cuma! Öğlene kalma, Tunalı’da trafik işlemez, millet sokaklara taşıyor namaz için… (Tunalı Hilmi Caddesi Ankara’nın göbeğindedir, ticaretin de kalbi orada atar) Neyse, öğlene kalmadan ceket teslim edilir, sıra şimdi unutulan telefonda, istikamet Emek Mahallesi, basarsın gaza… -Aloooo… Canım ben geldim, aşağıdayım telefonu getirdim -Yukarı gelsene,kahve içelim Telefon verildi, görev tamam.    Şimdi istikamet Farabi, pastane… Bereket yakınında park yeri var, şanslıyı...

Herkesi müslümanlaştırıp ”Nizama” mı sokacağız?

                           Nizamiye Camii Pretoria    T ü rkiye ’ den  ç ooook uzaklarda, Pretoria ’ da, Nizamiye Camii ve K ü lliyesini ziyaret ettim …  Midrand b ö lgesinde 100 d ö n ü me kurulu, dev bir k ü lliyeden s ö z ediyorum.  “ Fethullah G ü len ’ in bir g ü n ABD ’ den gelip m ü ritleriyle bulu ş aca ğı “ ü midiyle ve onun talimat ı yla yap ı lm ış  devasa bir cami ile okul, medrese, hastane, mezarl ı ktan olu ş an  “ dev k ü lliye ” nin Afrika ’ daki varl ığı  insan ı ş a şı rt ı yor.    K ü lliyeye, Nizam- ü l M ü lk ’ ten (*) esinlenerek Nizamiye ad ı  verilmi ş .   Bir milli tatil g ü n ü ,  öğ lene do ğ ru gitti ğ im k ü lliyede in cin top oynuyordu. Bildi ğ im kadar ı yla Pretoria ’ da ya ş ayan halk ı n tamam ı na yak ı n ı  h ı ristiyan …  (**)    - Acaba diyorum, T ü rkiye ’ de h ı z ı m ı z ı  alamad ı k da, ...