Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ayetten bir sure oku bakalım!

Mescid-i Aksa (*)  herkes için ama öncelikle müslümanlar için kutsal mekan değil mi? İnanışta, Hz. Muhammed Miraç mucizesinin gerçekleştiği gece, Mekke'den Kudüs'e giderek Cebrail ile birlikte, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu noktadan göğe yükselmedi mi? (*) Peki Ramazan sürerken, İsrail polisi ile Filistinliler arasında kutsal mekanda yaşanan gerginliğe ne demeli? İnanca saygı iki toplumun barış içinde yaşaması için vazgeçilmez bir gereklilik değil mi? Ama, Ramazanda bile İsrail polisinin Doğu Kudüs’teki kutsal Mescid-i Aksa’ya üst üste baskınlar düzenlemesine doğrusu ben hiç şaşırmadım.  Gençler kutsal mekanın içine girip barikat kurmuşlar da… Bu durum her an bir sıcak çatışmaya dönüşebilirmiş de falan filan… Bütün bu gerginliğin yapay biçimde yaratıldığı düşüncesindeyim doğrusu… Neden mi? Çünkü ben İsrail polisinin zaman zaman ne kadar sert, bencil hatta alaycı-aşağılayıcı bir tutumla değil Filistinlileri, herkesi çilede çıkaracak yaklaşımlar ortaya koyduğuna biz...

Hüda-Par ve Kürt Sorunu… Özür ve Tazminat

  Hür Dava Partisinin (Hüda Par) “Hizbullah örgütü ile bağlantısı filan yokmuş” diyen AKP tarafından  adeta “sevinçle” karşılanıp Cumhur İttifakına kabul edilişi ortaklar tarafından nasıl değerlendirildi acaba? Özellikle de MHP kanadı Hüda Par’ı içine sindirebildi mi? Doğrusu bunu çok merak ediyorum. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin özellikle HDP’ye dönük sert söylemleri dikkate alındığında sormakta haksız mıyım? Şu sözler bizzat MHP lideri tarafından söylenmedi mi: -“Türkiye'de Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. Var diyen, olduğunu ısrarla dayatıp iddia eden kim varsa kalbi Türk milletiyle bir atmayan namertlerdir.” (*) Bana öyle geliyor ki, seçim arefesinde iktidar ve muhalefet partileri ciddi değerlendirmeler yapmak, kendi özgün planlarını açıkça dile getirmek yerine sadece kamuoyunun nabzına göre hareket ediyor, parti programı gibi uzun metinleri okumak yerine büyük olasılıkla sosyal medyadaki paylaşımlara göre tutum belirliyorlar.  Öyle ya, eğer Hüda Par prog...

Hüda-Par ve kadınlar… Fıtratımızdaki meslek neymiş?

Seçimler yaklaştıkça tansiyon artıyor, söylemler sertleşiyor, ben de çok merak ediyorum, acaba 30 milyon kadın seçmen 14 Mayıs’ta kime, kimlere  oy verecek? Peki seçim sonucu üzerinde bu derece etkili olan kadınlar siyasi partilerin kendilerine dönük söylemlerine kulak veriyor mu? Beklentileri nedir politikacılardan? Yaşananları nasıl değerlendiriyorlar? Ya seçilmiş kadın politikacılar hemcinslerinin dertlerine bugüne değin yeterince eğildi mi? Ne yazık ki son günlerde “ tek kadın parti lideri” konumundaki Meral Akşener’e yapılan sözlü saldırıların tanığı olduk, üstelik bununla da yetinilmedi, bir süre önce evi basıldı, “ ayağını denk alması ” tavsiye edildi, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından  “ bunlar senin daha iyi günlerin ” diye uyarıldı bile.  Üstelik geçen gün İyi Parti binasının kurşunlanması olayı bile pek de inandırıcı gelmeyen biçimde hırsız kovalayan bir bekçiye mal edilmedi mi? Bütün bunları izlerken acaba diyorum, siyasetçiler 14 Mayıs’ta sandık ...

Diplomayla imtihanım…

  Bugünlerde  eski  diplomalar yeniden kıymete bindi. - Sahteydi gerçekti - tartışmaları sürerken, ben de yıllar sonra yeniden şu diplomamı bir göreyim diye düşündüm. E, kolay değil, önce  bizim  kitaplığı elden geçirmem gerekti. Söylemesi ayıp, evrakı mı  düzenli tutma konusunda pek titiz değilim, e h!  bir de  yıllarca süren  gazetecilik  sırasında  raflar doldu  taştı ,   evrak evrak üstün d e…   Neyse işte, önce bütün rafları elden geçirdim,  diploma filan  bulamadım, sonra sıra çekmecelere geldi, hepsini boşalttım, derken sonunda bir  karton  kutu elime geçti…Açt ı m baktım, ooo ,  içinde ilkokul, ortaokul, lisede çekilmiş resimlerim, karnelerim  filan  var, hatta eskiden pek moda olan hatıra defterimi bile buldum, hani hep  -sepet sepet yumurta, sakın beni unutma-  tekerlemesiyle bit erdi  yaz ılanlar, sararmış sayfaların  h epsini tek tek elden geçirdi...

Koncalar koparılmasın! (2) Kadını koruyalım…

Konca yaşamdan koparılalı çok oldu, derdimiz şimdi yeni yeni açan goncaların, güllerin vahşice yok edilmemesi, kızlarımızın kadınlarımızın gülen yüzleriyle, aydınlıklara doğru yaşam sürdürebilmesi.  Peki her yıl yüzlerce-binlercesi baskı altında tutulan, eğitimine engel olunan, küçücük yaşlarda evlendirilip eve kapatılan, bunlar da yetmediyse şiddete uğratılan, vahşice katledilen kadınımızın hakkını  kim koruyacak? Kadını “erkeğin eşiti” kabul eden, onurlandıran, yücelten “ medeni yasaların” geçmişi Cumhuriyet’le yaşıt, gelgelelim günümüzde kadını aşağılamayı hatta yok etmeyi hedefleyen vahşi çığlıklara niçin giderek artan boyutta tanık oluyoruz? -Nedir bunun sebebi?  -Cahiliye dönemine geri mi dönüyoruz? -Ne yazık ki evet…  “ Konca’yı yaşamdan koparıp atanlar, ” kendileri eğitim almadıkları gibi, kadınının eğitilmesine bile dayanamayıp karşı çıkıyorlar. Sözde! “kurallarına göre yaşamak istedikleri Kur’an-ı Kerim” i bile, uygulamada eğip bükerek kendi ...

Koparılan bir Konca… Konca Kuriş’i anmak… (1)

Siyasi ortamın toz dumanı arasında, üstelik de haftalardır deprem-sel felaketine odaklanmışken insanın bir an bile dönüp geriye bakma fırsatı olmuyor. Siyaset sahnesinde Hüda-Par, Hizbullah ve AKP bir arada konuşulurken Konca Kuriş’i düşündüm. Ülkenin en muhafazakar yörelerinden birinin tutucu, ezici, boğucu atmosferinde, kendi kendini eğitirken kitaplar deviren, Kur’an-ı Kerim’i defalarca hatmeden Konca’yı…  “ Kadının var oluşunu, geçmişini, geleceğini, yarından beklentilerini sorup sorgulayarak  kendini yeniden var eden, Mersin’de bir yıldız gibi parlayan bu beş çocuk annesi güzel kadını, sırf -Kur’ana bağlı kalalım- dediği için işkenceyle yok eden gözü dönmüşler, Konca’dan, kadınlardan ne istiyordu?” diye düşündüm… O kanlı katillerin din kisvesi ardına saklanarak ne istediği malum, kadını yok etmek, görünmez kılmak, etkisizleştirmek…  Peki ama Konca ne istiyordu? “Müslüman bir kadın olarak haklarımı istiyorum.Bugünkü Kur’an meallerindeki hatalardan çok şikayet...

Darbeyi dost bildikleri vurdu!

  Büyük deprem sadece 10 kenti değil, tüm ulusu mahvetti, ama ne var ki    “ateş sadece yine düştüğü yeri yaktı…”  Hem de öyle bir yaktı ki, yeniden toparlanıp ayağa kalkmak sadece depremzedeler için değil hepimiz için çok zor olacak. Asla unutmayacağımız bu acıyı  şu anda  hep birlikte yaşıyoruz, içtiğimiz sudan, başımızı koyduğumuz yastıktan, üstümüze çektiğimiz yorgandan bile utanıyoruz. Gülümsemek şurada dursun, geleceğe dair umut beslemek artık çok zor, hatta imkansız.  B eynimizde  s ürekli   çınlayan soru şu:   -Depreme nasıl oldu da böyle hazırlıksız yakalandık ?   B u felaketin geleceğini bile bile nasıl gafil avlandık?     Peki bu soruyu biz kendimize sora sora nereye varabiliriz?  “ Yapabileceğimiz ne vardı da yapmadık ? ”  sorusunun muhatabı biz miyiz? Yoksa başımızdakiler mi?   Ama başımızdakiler “ kader planı”  diyorsa, Cumhurbaşkanlığının  R esmi  S itesinde vatandaşın, Erdoğan’...