Ana içeriğe atla

Ayetten bir sure oku bakalım!






Mescid-i Aksa (*)  herkes için ama öncelikle müslümanlar için kutsal mekan değil mi? İnanışta, Hz. Muhammed Miraç mucizesinin gerçekleştiği gece, Mekke'den Kudüs'e giderek Cebrail ile birlikte, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu noktadan göğe yükselmedi mi? (*)


Peki Ramazan sürerken, İsrail polisi ile Filistinliler arasında kutsal mekanda yaşanan gerginliğe ne demeli? İnanca saygı iki toplumun barış içinde yaşaması için vazgeçilmez bir gereklilik değil mi?


Ama, Ramazanda bile İsrail polisinin Doğu Kudüs’teki kutsal Mescid-i Aksa’ya üst üste baskınlar düzenlemesine doğrusu ben hiç şaşırmadım. 


Gençler kutsal mekanın içine girip barikat kurmuşlar da… Bu durum her an bir sıcak çatışmaya dönüşebilirmiş de falan filan… Bütün bu gerginliğin yapay biçimde yaratıldığı düşüncesindeyim doğrusu… Neden mi?


Çünkü ben İsrail polisinin zaman zaman ne kadar sert, bencil hatta alaycı-aşağılayıcı bir tutumla değil Filistinlileri, herkesi çilede çıkaracak yaklaşımlar ortaya koyduğuna bizzat tanıklık edenlerdenim.


Yıllar önce Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’la görüşmek için İsrail’e gitmiştim (Ne çelişki ama değil mi? Filistin’e varabilmek için önce Tel-Aviv’e ulaşmak zorunluluğu!) Arafat’tan prensip olarak randevu almıştık ama öncesinde, İsrail’li kimi bakanlar ve yetkililerle de görüşmek için  Kudüs’te bir kaç gün geçirmemiz gerekti.


-Kudüs’e gidilir de Mescid-i Aksa ziyaret edilmez mi?


Kameramanım Ali Berber’le birlikte yollara düştük… El-Aksa’nın girişine vardığımızda baktık tepeden tırnağa silahlı polisler nöbette… Bizi görür görmez:


-Bir dakika… Siz kimsiniz? Kimlik gösterin…


Çantamızdaki pasaportları çıkarıp yüksek görüşe! sunduk…


Bir polis Ali’ninkini inceledi, ses çıkarmadan geri verdi, benimkine gelince baktı, sayfaları çevirdi, inceledi, inceledi, biraz uzaktaki başka bir polise götürdü, o da benim pasaportu inceledi inceledi, aralarında bir şeyler konuştular,  arkadaşına geri verdi, bizim polis dakikalar sonra yanımıza geri geldi:


-Ama Nursun Erel, siz Türksünüz?

-Evet?

-Ama müslüman olabilirsiniz?

-Öyleyse? (If so?)

-Öyle ise, bundan emin olmam gerekir… 

-Nasıl yani?

-Bana kutsal kitabınızdan bir sure okuyun…


İçimden “ya sabır” sözcükleri geçiyor, “ey adam, Türkiye’de yaşayan herkes kayıtsız şartsız müslüman olmak zorunda mı? Sen Yahudi toplumunun bile ülkemizde nasıl kadim bir halk olduğunu bilmez misin?” Diye bağırmak istiyorum ama susuyorum… 


Ali ile birbirimize baktık, polisin ne kadar kararlı olduğunu görüyoruz, dediğini yapmazsak belli ki bizi El-Aksa’dan içeri sokmayacak, derin bir nefes alıp, aklıma ilk gelen Fatiha Suresini hızlıca okudum… Sessizce beni dinleyen polis, yüzünde alaycı bir ifade ile, “iyi iyi, başınızı da örtmüşsünüz, haydi girin bakalım, izin veriyoruz” diye lütufta bulundu! ve yanından ayrıldık…


Kutsal mekana girişte, Ali’nin bana ilk sözü şu oldu:


-Nursun Abla, o gerginlikle sen -sure filan okumam- diyeceksin, diye telaşlandım, çok şükür hallettik, Mescid-i Aksa’yı göremesek Kudüs’e gelişimiz  eksik kalırdı


O günler 28 Şubat’a giden sürecin izlerini taşıyordu, Ali Berber ile gittiğimiz görevler sırasında  zaman zaman askerlerin kimi anlamsız yasaklarını sıkça konuşurduk, askeri lojmanda oturan bir yakınlarına ziyarete giderken kapıdaki görevlinin annesinin başörtüsünü çıkarttırıp, “usule uygun yeniden bağlattığını” anlatmıştı… Nasıl şekilci, ne kadar anlamsız tutumlardı bunlar… O kadar ki, kimi arkadaşlarımla bile zaman zaman ters düşmüştüm ben de… Şunu soruyordum:


-Her başörtüsü kullanan şeriatçı mıdır yahu? Neden hep kadınların giyim tarzı gündemde? Biz erkeğin şeriatçısını nasıl tanıyacağız peki?


O günler Hasan Mezarcı’nın (***)  TBMM’nin kılık kıyafet yönergesini protesto etmek için beline kemer yerine kravat taktığı günlerdi… Hasan Mezarcı’nın yaklaşımı ne kadar saçma ise, ülkeye hakim karar vericilerin bu  şekilci bakışının yaşamı bu ölçüde etkilemesi de anlaşılmaz bir tutumdu… 


Ooo, Mescid-i Aksa ziyaretini anlatayım derken nerelere gittim…


Aklınızda olsun, eğer Kudüs’e gider de bu kutsal mekanı ziyaret etmek isterseniz, İsrail polisinin şerrine uğramamak istiyorsanız, bu dediklerim aklınızda kalsın…

 



(*) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Mescid-i_Aksa

(**) https://m.yeniakit.com.tr/haber/mescid-i-aksanin-onemi-nedir-peygamberin-miraca-ciktigi-yerin-onemi-448271.html

(***) https://www.hurriyet.com.tr/gundem/1990lardan-firlayan-bir-kurtarici-hasan-mezarci-nasil-bu-hale-geldi-2-sen-soyle-ben-siyasete-aktarayim-41428743

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...