Masallarda geçen kentlere benzettim Brugge’ü, sanki Hansel ve Gretel birden şu evden çıkıverecek, ya da Rapunzel upuzun saç örgüsünü kulenin tepesinden aşağı sallandıracakmış gibi. Parke taşla döşeli daracık sokaklar, önümüzden geçen fayton, yansıyan güneşte pencereleri altın suyuna batmış gibi parlayan evler “gerçek olamayacak kadar” güzel görünüyor gözüme. Sabahın erken saatlerinde sessizlikte böyle düşünürken, öğlene doğru turist akınına uğrayan bu küçücük kasaba biraz “ lunaparka mı dönüşüyor? ” Diye kaygılanıyorum. Ya o güzelim dantellere ne demeli? Ah, iki gündür sabah akşam elime alıp incelediğim, birer esintiye benzettiğim o zarif danteller… Kar gibi bembeyaz ya da yılların soldurup beje döndürdüğü harika danteller… “ Dokunmaya bile kıyamadığım şu dantelleri kim bilir yıllar önce hangi yetenekli parmaklar tasarlayıp örmüştü ?” Diye düşünüyorum… Bir dantel tutkunu ve “elinden tığıyla klavyesini asla düşürmeyen biri” olarak, burada görüp hayran olduğum “ bobin danteli ”nden ...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.