Bülent Ecevit ile olan randevumuzu öylesine, olağan bir notmuş gibi çiziktirivermişim ajandama! Oysa eski Başbakanla “son röportaj ” bana aittir. Mesleğimin unutulmazlarındandır... Önce, 2006 yılının 17 Mayıs sabahına gidelim... Yeğenim Begüm ’le birlikte “ önemli bir aile kutlaması ” için yarım gün izinliydim, bir kaç saat sonra, Ecevit röportajı için gazeteye dönüp hazırlanacaktım, İzmir Caddes indeki terzimize gidiyorduk, orada bulunan (Şimdi yerinde YSK var) Danıştay Binasının önünde çok sayıda canlı yayın aracını ve meslektaşlarımı görünce anladım ki, bir şeyler oluyor... Meğer Danıştay baskına uğramış, hatta bir hakim öldürülmüş... (*) Aceleyle, büyük telaş içinde gazeteye döndüm, benim randevumun saati yaklaşmıştı, teybimi, not defterimi hazırladım, foto muhabirim Tarık Bakıcı ile yola çıktık. O günler bilmem aklınızda mı? Ecevit , giderek bozulan sağlığına, hatta düşünme ve karar alma yetisindeki gerilemeye karşın Başbakanlığı ...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.