Ana içeriğe atla

Okuma yazmayı unuttuk!




-Bilmem size de “ö” geldi mi?


Şu “kovit musibeti”nin hepimizi evde esir tuttuğu günlerde ne yapacağımızı şaşırmadık mı? 


-Günlük işler bitti mi? Sıra gelsin sinek avlamaya... 

-Yahu bu kış günü sinek de yok ki!

-Canım o sözün gelişi,  çoğumuzun başvurduğu “yaşamda oyalanma yöntemleri”nden söz ediyorum, şu akıllı telefonu elden düşürebiliyor muyuz mesela? Ya da evde o beyaz cam gece gündüz açık değil mi?


Evet, akıllı telefonumdaki mecraları bir bir tararım her gün...


İşte Twitter yine içimi kararttı, küçücük kızının yanında, sokakta karısını yere yatırıp tekme tokat döven adamın görüntüleri... Hem de kadınlar günü arefesinde! Facebookdaki mesajlara baktım, doğum günü olan arkadaşlarıma emojiden pasta gönderdim, Instagram kıraati de bitti, reel izle dur... Mübarek sistem iyi hoş da blog veya link paylaşımına izin vermiyor... Neymiş? Bilmem kaç binden fazla takipçin olacakmış... 

Sıra Whatsapp mesajlarında... Önce kişisel olanlar, sonra gruplar, imdaat herkes aynı görüntüleri, yazıları copy paste edip göndermiş... Yahu bari küçük bir mesaj ekleseydiniz “canım senin ilgini çeker” diye düşündüm filan...


-Emoji pasta dedim de ağzım sulandı, mutfağa girip güzel bir pasta mı yapsam? 


Eh, Google’dan veya direkt YouTube’dan girip ara işte... Tamam arıyorum, hah buldum, 6 yumurtalı bir tarif... Aman yarabbi, şuraya iki satırda önce malzeme listesini sonra  tarifi yazmak dururken adam almış yumurtayı eline, yavaş çekimde  kırıyor... Bu biiiir, bu ikiiiiiiii, evet kanalımın sevgili izleyicileri şimdi sıra üçüncü yumurtamızda... Yahu seni işkence için mi tuttular?


Çat diye ekrana dokun, çık oradan... Ayol ben, o sözde kanalınızın yumurta kırma etkinliğini izlemek için kaç saatimi vereceğim? 


Yıllardır yaptığım meşhur portakallı kekim dururken ne diye başka arayışlara girdim ki zaten? 


-Kır yumurtaları...


Eveeet, meşhur portakallı kek fırına sürüldü. Portakal sosu da hazırlandı... Tamam, şimdi kendine şöyle bol telveli mis gibi bir sade kahve yap, kek fırında kabarırken, aç bakalım telefonunun siyasi gelişmeler sayfalarını...


Aaa ne olmuş? Erdoğan için çanlar mı çalıyormuş? Bahçeli’ye artık daha da mı mecbur kalacakmış? Eşcinsel milletvekiline Gökçek şantaj mı yapmış?


Başlıklar ilginç, hangisini önce izlesem? Basarsın, pardon tıklarsın telefon ekranına, görüntü akmaya başlar... Önce saniyeler süren bir teaser, sonra korku filmi gibi bir görüntü... Bir adam tek düze, nezle görmemiş davudi sesle konuşuyor, hem de Türkçelerin en kötüsüyle... Gramer kötü, kelimelerin telaffuzu yanlış, cümlenin başı sonu belli değil, üstelik sadede bir türlü gelmiyor, belli ki -turbun büyüğünü- heybesinde saklıyor. Maksat seni dakikalarca oyalamak... 


-Yahu kibarlardan son kibarım! kurban olduğum! Senin okuma yazman yok mu? Eline kalemi klavyeyi alıp yazsan olmuyor mu? İlle de ekranlara çıkayım, herkes beni tanısın... Seçimler yakın diye gözünü oraya mı diktin be adam? Nedir bu çan çan çan konuşma hevesi...


Aman fırına bakmayı unutma... Yok yok kek kabarmaya yüz tutmuş ama daha var...


-TV mi açsam o zaman? Evet gelsin Tele 1, aaa ekran simsiyah... Aç kapa, yok olmadı... Fişi çıkar tak... Yine olmadı... (*)


Zapla bakalım...Halk TV’ye geçelim... Aaaay reklam işkencesi başlıyoooooor!!! En seçkin yazarların en güzel kitapları fakat günde bilmem kaç kere beynine balyozla vurulur gibi izlersen ambale olursun, derhal zapla...


Gelin kaynanalar mutfakta... Kaynanalarda bir kıskançlık, bir haset, gelinlerde bir saygısız ukala tavırlar.


-Nerde bizim geleneksel misafir kabülü anlayışımız? Dövseydiniz bari gelen kadıncağızları, Covit maskelerini takmışlar zaten zor nefes alıyorlar. 


-Du bakim şu ak saçlı dede ne diyor? Neymiş? 


Kadın telefonda soruyor:


-Hocam namazda başımızı örtmemizin dayandığı sebepler?

-Sallallahu aleyhi ve sellem Peygamber efendimizin kızı bir gün...

-Ayol, kamusal alan vs. Heryeri fethettiniz şimdi sıra Allah’la kul arasına girmeye mi geldi?


Çaaat, bas gitsin kumandanın düğmesine... 


-Oh beeeee, sessizlik ne güzel şey... Mmmm, portakallı kek mis gibi kabarıp pişmiş, yavaşça tabağa al, portakal sosunu üstünde gezdir, soğusun bakalım... 


-Al  çayını kitabını da eline...



(*) Kanalın Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ertesi gün Twitter’dan açıkladı:  “Tele 1, fiber hatlardaki arıza giderildiği için normal yayınlarına başladı. Bu olayda yetkili firma Turkcell Superonline’ın sorumluluğu büyüktür...”


NOT: Bu yazıdaki yabancı kelimelerin sayısını bilenlere portakallı kek tarifi “yazılı” olarak  gönderilecektir...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...