Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Faşistler nereye?

Bir Devlet Başkanı düşünün: Halkına sürekli yalan söylüyor, sağa sola rüşvet dağıtıyor, uyguladığı yaygın nepotizmle (adam kayırma) sarayına yakınlarını, akrabalarını doldurmuş, hatta kendi oğlunu bile “özel kalem müdürü” yapmakta mahzur görmemiş... Halkın sorunlarına kulak asmıyor, varsa yoksa kendi yaşamı... “Aman seçimde kendisinin kazanacağı garanti olsun, yeter ki sarayında lüks içinde yaşasın, pırıl pırıl parlayan pırlantaları, şahane tayyörleri, Hermes çantaları (belki çakmadır!) ile hava atsın, “Dünyanın sonu gelecek olsa bile!” Yaşananlara kulak asmasın... Siyaset yolunda yoldaşı olup, seçim kampanyasına bol sıfırlı çeklerle katılan dostlarına her türlü imkanı sağlasın, kendini zor durumda bırakacak haberleri yasaklatsın, hatta “dünyanın sonu geliyor” diyerek kendisini uyaran insanları “başına çuval geçirtip” yok etsin, ya da işbirliği yapmaya razı etsin... İnanmayacaksınız ama kendisine bağlı Genelkurmay Başkanı bile ufak tefek kazançlara tamah etsin. -Ahlaktan yoksun, yalanc...

TOKAT…

Habertürk’ün Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’nın Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin ile yaptığı röportaj sırasında İHA kameramanI Ahmet Demir’e tokat atması olayı son günlerin “1 numaralı” gündem maddesi. O kadar ki, “ doların TL’yi ezerek şahlanışının, sonra aniden düşüşünün, ekonomik krizin, TUSİAD’ın cibiliyetsizliğinin (!)”   bile önüne geçip, Twitter’da TT ( trend topic, en çok konuşulan ) oldu.  Tabii olayın boyutları var. 1-Muharrem Sarıkaya’nın affedilmez terbiyesizliği… Yayın sırasında üst üste yaşanan teknik aksaklık gerekçesiyle kameramana feci bir tokat atıyor. Oysa bu korkunç davranışla karşılaşan kameraman o sırada kan ter içinde aksaklığı gidermek için uğraşıyor. Sarıkaya bu saldırganlığı yapma gücünü nereden alıyor? Neden kendine, hakim olamıyor? Kimlere karşı güç gösterisinde bulunuyor?Bu aşağılayıcı tutum sonrasında da özür dilemek yerine neden o sinirli hallerle sağa sola tehditler savurmaya, kendisinin ekranda görünmediğini bilerek bir takım ...
  Eskiden okullarda hepimize öğretilen bir marş vardı hatırlar mısınız?  “Ankara, Ankara, güzel Ankara.  Seni görmek ister her bahtı kara.  Senden yardım umar her düşen dara.  Yetersin onlara, güzel Ankara” (*) Ankara’da doğmuş, okumuş, meslek yaşamını Ankara’da sürdürmüş, çoluk çocuğunu bu şehirde yetiştirmiş biri olarak burada yaşamaktan asla pişman olmadım. Tam tersine, dünyanın hiçbir metropolü beni bu kadar mutlu etmedi.   -Ha, kıskandıklarım olmadı mı? Oldu tabii, New-York’un göbeğindeki Central Park’tan tutalım da, Tokyo’nun metro ağına, Rio’nun Ipanema-Copacabana’sında kilometrelerce uzanan plajlarına, Paris’in müzelerine, Londra’nın konser salonlarına, Atina’nın gözü gibi koruduğu Akropol’üne, Bağdat’ın Dicle kıyısındaki salaş balık lokantalarına, Singapur’un huzur adası Sentosa’ya, Yeni Delhi’nin Kızıl Kale’sine, Moskova’nın metro istasyonlarına, Berlin’in doğu yakası galerilerine, Sydney’in o güzelim Camdan Operasına, Floransa’nın ar...

DAKTİLO

  Bu sabah televizyonda bir film seyrettim, bir aşk hikayesi, 50'lerde geçiyor... Filmin nostaljik ortamı harika, herkesin elinde birer sigara, saçlarda bigudiler, kıyafetler konfeksiyon değil, evde ya da terzide özenle dikilmiş, herkesinki biricik... Daracık, sımsıkı tayyörler, japone kollu ipek bluzlar. Erkeklerin saçları briyantinli. Kadınlar ev hanımı, çocuklar bahçelerde sallanırken mutlu. Haberler radyodan dinleniyor... -" Eee ne var bunda? Alelade bir sabun köpüğü, nostalji sömürüsü ” diyeceksiniz biliyorum... -HAYIIIIIIIIIIR, değildi, çünkü filmin ana teması, “daktilo” evet yanlış duymadınız DAKTİLO üzerinde şekilleniyordu. Çok hızlı daktilo yazan bir genç kız ile onun çevresindeki kıskançlıklar, arka planda dönen dolaplar ve aşk... Dünya şampiyonası bile yapıldı New York'ta ve bizim kız kazandı... Hem de dakikada 515 vuruşla! Biliyorum şu ana kadar sizde hiç bir etki uyandırmadı bu hikaye... Bir de bana sorun. Ah o mesleğe başladığım yıl, ah o Anadolu Ajansı, ah o...

Cem Karaca’yı silemezler!

Cem Karaca ’ y ı  kim unutabilir, nas ı l unutturabilirler Allaha ş k ı na? O  “ nezle g ö rmemi ş”  ama ne yaz ı k ki sigara duman ı yla t ü ts ü lenmi ş  kendine  ö zg ü  davudi sesiyle  “ İşç isin sen i şç i kal ”  diye hayk ı r ışı n ı ,  “ Bu son olsun ”  s ö z ü yle d ü nyaya sitemini ve belki de can ı na tak edip  “ art ı k yeter ”  diyerek bizlere veda etmek istedi ğ i  “ Ç ok Yorgunum ” ş ark ı s ı n ı  hangimiz unutabiliriz?  Kimi zaman d üşü n ü yorum da, T ü rkiye ’ de zaman zaman zorbalar ı n eline ge ç en devlet g ü c ü  nas ı l bu kadar ac ı mas ı zca kullan ı labildi, kendi ayd ı n ı ndan, ayd ı nl ı ktan korkan o zorbalar T ü rk ayd ı n ı n ı ü rk ü tmek, uzaklara s ü rmek, yok etmek i ç in nas ı l  ç abalay ı p durdular? Karanl ı k g üç lerin pen ç esine kimleri kimleri kurban vermedik bug ü ne kadar? Say say bitmez … Cem Karaca ,  ş ark ı lar ı nda kendimizi buldu ğ umuz,  ö...