Ana içeriğe atla

DAKTİLO

 


Bu sabah televizyonda bir film seyrettim, bir aşk hikayesi, 50'lerde geçiyor...

Filmin nostaljik ortamı harika, herkesin elinde birer sigara, saçlarda bigudiler, kıyafetler konfeksiyon değil, evde ya da terzide özenle dikilmiş, herkesinki biricik... Daracık, sımsıkı tayyörler, japone kollu ipek bluzlar. Erkeklerin saçları briyantinli. Kadınlar ev hanımı, çocuklar bahçelerde sallanırken mutlu. Haberler radyodan dinleniyor...

-"Eee ne var bunda? Alelade bir sabun köpüğü, nostalji sömürüsü” diyeceksiniz biliyorum...

-HAYIIIIIIIIIIR, değildi, çünkü filmin ana teması, “daktilo” evet yanlış duymadınız DAKTİLO üzerinde şekilleniyordu. Çok hızlı daktilo yazan bir genç kız ile onun çevresindeki kıskançlıklar, arka planda dönen dolaplar ve aşk... Dünya şampiyonası bile yapıldı New York'ta ve bizim kız kazandı... Hem de dakikada 515 vuruşla!

Biliyorum şu ana kadar sizde hiç bir etki uyandırmadı bu hikaye... Bir de bana sorun.

Ah o mesleğe başladığım yıl, ah o Anadolu Ajansı, ah o hayran olduğum gazeteciler, Barış Kaşıkçılar, Muazzez Emel Akantlar, Ceyhan Altınyeleklioğlular... Nasıl coşkuyla dolu yıllardı... Koşarak büyük bir sevinçle gelirdim ajansa, verilen işleri hevesle hatta aşkla yapmaya çalışırdım... O koskoca salonda daktilo tıkırtıları arasında çalışmak o kadar büyük bir keyifti ki...

Biz okulda F klavye ile yazmayı öğrenmiştik, sevgili daktilo hocamız Melahat  Oral (SBF-BYYO öğretim üyesi) kağıdı makinaya taktırır, haydi yazın bakalım derdi:

-Kara kara kartallar kararan kırlarda kanat kırdılar...Doktor çocuklara süt verdi...

Bu ilk yazılar klavyede üst-alt satırlara alışmak ve farklı parmakları kullanmayı öğrenmek içinmiş!

Önceleri tık tık tık deyip aralara reklam alırken, sonra hızlanır oldum, AA’ya adım attığımda artık bayağı hızlı yazıyordum, ajansta benden kıdemli meslektaşlar ise Q klavyeli daktilo kullanırdı...

Müdürümüz İbrahim Çıngay ne çalışkan, ne yaratıcı ve ne kadar adil bir yöneticiydi... Ümit Zileli ve Oktay Onuk'la aynı günlerde başlamıştık mesleğe... Haftada birkaç gün Esenboğa'ya gidiş işi çıkardı... Elimizde telsiz, bir önemli konuğun basın toplantısını izlemeye, kaydetmeye giderdik... Ne günlerdi.

Bir gün ajansta istihbarat şefinin odasına doğru hızla seyirtirken ceketim, masalardan birinin üstünde duran dev bi daktilonun şaryo koluna takıldı, hoooop yere düştüm, daha doğrusu yere yuvarlanan daktilo beni de aşağı çekti... Üstümdeki kadifeden ceket ve pantolon sayesinde bu küçük kazadan zararsız kurtulmuştum ama daktilonun yere düşüşüyle salonda yankılanan ses adeta bomba etkisi yaratmıştı.

Ne kadar utandığımı, günlerce ajansa nasıl mahçup mahçup gelip gittiğimi anlatamam... Meslek hayatımın çok güzel bir sayfasıydı...

Bir film ve filmin “baş objesi daktilo” bana bunları anımsattı ve sizlerle paylaşmak istedim... Bilmem daktiloyla aşinalığınız olmuş muydu? Keşke paylaşsanız... Bakın, Behçet Necatigil ne güzel yazmış:

DAKTİLO

Bana pek sert vurmuşlar bir yerlerim ağrıyor Ya günboyu bastıran bir uyku

Sevincin sesi çıkmıyor.

Evlerinin önü çeşme, sularım alınıyor

Bu çok tuzlu çöreği hangi kalpsiz yedirdi Bağrım fena yanıyor.

Kimlerin elinde, herkes benden biliyor Ne hoyrat kullanmışlar

Sevincin sesi çıkmıyor 

Behçet NECATİGİL


Yorumlar

  1. Üçü de çok güzeldi kalemine ellerine yüreğine sağlık.Ben Hazine Başındaki kişiyim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amannnnn, sizin bana yazmanız ne şahane bir şey, iyi ki hazineden vazgeçip roman yazarlığını seçtiniz♥️

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...