Bir Devlet Başkanı düşünün:
Halkına sürekli yalan söylüyor, sağa sola rüşvet dağıtıyor, uyguladığı yaygın nepotizmle (adam kayırma) sarayına yakınlarını, akrabalarını doldurmuş, hatta kendi oğlunu bile “özel kalem müdürü” yapmakta mahzur görmemiş... Halkın sorunlarına kulak asmıyor, varsa yoksa kendi yaşamı... “Aman seçimde kendisinin kazanacağı garanti olsun, yeter ki sarayında lüks içinde yaşasın, pırıl pırıl parlayan pırlantaları, şahane tayyörleri, Hermes çantaları (belki çakmadır!) ile hava atsın, “Dünyanın sonu gelecek olsa bile!” Yaşananlara kulak asmasın... Siyaset yolunda yoldaşı olup, seçim kampanyasına bol sıfırlı çeklerle katılan dostlarına her türlü imkanı sağlasın, kendini zor durumda bırakacak haberleri yasaklatsın, hatta “dünyanın sonu geliyor” diyerek kendisini uyaran insanları “başına çuval geçirtip” yok etsin, ya da işbirliği yapmaya razı etsin... İnanmayacaksınız ama kendisine bağlı Genelkurmay Başkanı bile ufak tefek kazançlara tamah etsin.
-Ahlaktan yoksun, yalancı, hatta faşist bu Başkanın sonu ne olur dersiniz?
-Efendim?
-Aaa, gözlerinizi niye faltaşı gibi açtınız öyle? Niye “Aman Nursun ne diye bunları yazıyorsun, kafayı mı yedin?” Diye soruyorsunuz?
-Ha, anladım, siz başkalarından söz ediyorum sandınız. Korkmayın yahu, durun anlatayım:
——-Don't look up—-
Bir kaç hafta önce vizyona giren ve Netflix’te keyif ve heyecanla izlenen yepyeni bir filmden söz ediyorum, “Don’t look up” (Yukarıya bakma.) Filmin öyküsü ABD’de iki astronomun korkunç bir keşif yapması üzerine kurulu. Washington DC’de geçen filmde Beyaz Saray odağında şekillenen olaylar anlatılıyor. Başrollerini Leonard Di Caprio (Dr. Randall) ve Jennifer Lawrence’ın (Kate), iki astronom olarak paylaştığı filmde Kate, dünyaya hızla yaklaşmakta olan dev bir meteor keşfediyor, bunu Dr. Randall’a anlatıyor. İkisinin birlikte yaptıkları araştırmalar ve hesaplamalara göre, meteor o kadar büyük ki, çarptığı anda yüzlerce atom bombası etkisi yaratacak ve dünya yüzde yüz yok olacak.
-E peki ne zaman olacakmış bu?
-6 ay gibi bir sürede...
-Sonra devlet mi el atıyor bu korkunç gelişmeye?
Anlatıyorum, dinle... İki astronom NASA başta olmak üzere devletin bütün ilgili makamlarına bu bilgiyi iletiyor ve heryeri alarma geçiriyorlar, ancak büyük felakete 6 ay kalmış olmasına karşın, karar ve yetki tek elde, “Başkan Orlean”ın (Meryl Streep) elinde, dolayısıyla bizimkiler heyet halinde Beyaz Saray’a götürülüyorlar. Oval Ofis’e (Başkanlık katına) kadar çıkıyorlar. Ancak Başkan Orlean çok meşgul, özel kalem müdürü olan oğlu, bizimkileri 7 saat kadar aç-bilaç beklettikten sonra “bugün görüşme olmayacak” diye kestirip atıyor, onları otele yolluyor.
-Görüşme neden olmuyormuş peki? Madem ki bu kadar acil bir durum var?
-Ayol Başkanın başında bir sürü dert var, yolsuzluk, yalan haber sızdırma, büyük bağışçılarına çıkar sağlama filan gibi... Onlarla ilgili haberleri yalanlama, gazetecileri filan başlarına çuval geçirtip yıldırma, hatta yok etme derdinde...
-Yani görüşmüyor mu astronomlarla?
-Görüşüyor ama ertesi gün, üstelik Başkan Orlean duyduklarına önce inanamıyor, sonra seçim kampanyasında bu işten çıkar sağlayabileceği nasıl bir değişiklik yapması gerektiğini düşünüyor filan... Hatta bu haberin yayınlanmasıyla, hakkındaki yolsuzluk iddialarının üstünün örtüleceğini bile hayal edebiliyor...
-Aaa, bu kadar acımasız ve bencil yani...
-Evet evet, ne yazık ki öyle.
-E, sonra ne oluyor?
-Bizim astronomlarla NASA’nın planı gereğince, giderek yaklaşan meteor, uzaya fırlatılacak bir füze ve eşliğindeki çok sayıda uzay dronuyla meteora indirilecek, nükleer patlayıcılarla onu parçalayıp, yörüngesinden çıkaracak. Böylece dev meteorun dünyaya çarpması engellenecek.
-Çok güzel, sonra?
-Öyle olmuyor, bu plan yarıda kesiliyor, uzaya gönderilen filo geri döndürülüyor.
-Aaa, neden?
-Çünkü başkanın yakın dostu ve büyük bağışçısı milyarder CEO (Mark) meteorda çok değerli metaller olduğunu keşfediyor, onları ele geçirme planı yapıp yürürlüğe koyuyor.
-Ayol dünya yok olacakken adam para peşinde mi koşuyor?
-Valla büyüklerimizin dediği gibi “kefenin cebi yok!”muş meğer, tabii bu plan da başarısızlığa uğruyor.
-Ya, merakta bıraktın şimdi, sonuçta ne oluyor?
Bak istersen bu filmin sonunu anlatmayayım ama madem ısrar ettin, sadece başlıktaki “faşistler nereye?” Sorusuna cevap istiyorsan bir ipucu vereyim:
-Başkan Orlean ve büyük bağışçısı Mark, dünyayı kendi kaderiyle baş başa bırakıp, meteorun eline teslim ediyorlar. Başkan Orlean, oğlunu bile dünyada terkettiğini “sonradan” fark ediyor, Mark’la birlikte uzay gemisine binip, dünyadan kaçarak “yaşanacak başka bir gezegen” arayışına çıkıyor. -Yani yeni bir gezegen bulup hayatta kalıyorlar mı ikisi?
-Onu söylemeyeceğim, sadece gittikleri yerde, Bronteroc adlı dinazorla karşılaşıyorlar... Başkan Hanım onu okşamak istiyor ama...
-Hmmm, anladım, tuh be, keşke Başkanlar bu kadar egoist olmayıp biraz bizleri de düşünselerdi, meteoru bilmem, bana biraz fantastik geldi ama hiç olmazsa şu Paris Anlaşması bütün maddeleriyle uygulamaya konulabilseydi, dünyamızı kurtarabilirdi değil mi?
-Evet, bence de, ama tek sorun Paris Anlaşması mı? Ne fahiş hatalar yapılıyor farkında mısın bilmem... Son haftalarda yaşadıklarımıza baksan yeter.
-Sus sus, biliyorum da, telaffuz etmeyeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder