Habertürk’ün Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’nın Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin ile yaptığı röportaj sırasında İHA kameramanI Ahmet Demir’e tokat atması olayı son günlerin “1 numaralı” gündem maddesi. O kadar ki, “doların TL’yi ezerek şahlanışının, sonra aniden düşüşünün, ekonomik krizin, TUSİAD’ın cibiliyetsizliğinin (!)” bile önüne geçip, Twitter’da TT (trend topic, en çok konuşulan) oldu.
Tabii olayın boyutları var.
1-Muharrem Sarıkaya’nın affedilmez terbiyesizliği… Yayın sırasında üst üste yaşanan teknik aksaklık gerekçesiyle kameramana feci bir tokat atıyor. Oysa bu korkunç davranışla karşılaşan kameraman o sırada kan ter içinde aksaklığı gidermek için uğraşıyor. Sarıkaya bu saldırganlığı yapma gücünü nereden alıyor? Neden kendine, hakim olamıyor? Kimlere karşı güç gösterisinde bulunuyor?Bu aşağılayıcı tutum sonrasında da özür dilemek yerine neden o sinirli hallerle sağa sola tehditler savurmaya, kendisinin ekranda görünmediğini bilerek bir takım kağıtlar yazıp, göstererek sağı solu taciz etmeye devam ediyor? Olayın ardından lütuf yaparmışçasına genç kameramandan özür dilemesi yeterli olabilir mi?
2-Peki Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin’e ne demeli? “Tokat terörü” yaşanırken en ufak bir üzüntü, şaşkınlık belirtisi bile göstermeden, hatta duraksamadan konuşmaya devam etmesi, bir zamanlar aileden, kadından sorumlu olmuş bir bakana yakışıyor mu sizce? Orada yapılması gereken yayını kesip, Muharrem Sarıkaya’nın davranışını “kabul edilmez bulduğunu” ifade edip, kameramana üzüntüsünü belirterek o alandan ayrılması değil miydi?
Acaba dedim, 18 yıldır süren söylentiler doğru mu? Başkan, bir zamanlar, Ankara’da bulunduğu sıralarda kimi kabine arkadaşlarının da benzeri davranışlarla karşılaştıklarına pek çok kez tanık olmuş da “tokat” olayını sıradanlaştırmış mıydı kafasında?
Bilmem? Belki de…
Bu olayla ilgili olarak önceki gece Twitter’da kurulan ve bir anda binlerce konuşmacı-izleyici toplayan sohbet odasına ben de dinleyici olarak katıldım. Tabii tahmin edersiniz, herkes aynı görüşte birleşti:
Muharrem Sarıkaya’nın davranışı, oradaki herkes tarafından “kabul edilmez” diye nitelendirilip en sert sözlerle kınandı, hatta işine son verilmesi istendi.
Onun dışında da öylesine ilginç konuşmalar yapıldı ki, örneğin kısa süre önce Muharrem Sarıkaya, akademisyen Şengül Hablemitoğlu’nu bir programa davet etmiş, bu daveti önce kabul eden Hablemitoğlu, sonra covit olduğu için katılamayacağını bildirince Sarıkaya tarafından adeta tehdit edilmiş. Habertürk’ün bir çalışanı bağlanıp, Sarıkaya’nın Ankara bürosunda çalışanlara dönük aşağılayıcı tavrının sürekli olduğunu anlattı ve “bu olay iyi ki ortaya çıktı, inşallah cezasını bulur” diye konuştu.
Sohbete katılanlardan biri de Fox TV sunucusu İsmail Küçükkaya’nın olaylı biçimde boşandığı, sonradan konuşma yasağı getirdiği eşi Eda Demirci idi. Genç kadın, evliliği sırasında çektiği eziyeti, ünlü gazeteci eliyle uğradığı aşağılama ve tacizi anlatırken sesini hiçkimseye duyuramadığını, gazeteci camiasının bu olayda tümüyle Küçükkaya’nın arkasında adeta “etten duvar gibi” durarak gerçeklerin ortaya çıkmasını engellediğini anlattı. Çektiği üzüntü nedeniyle sonunda göğüs kanserine yakalandığını söyleyen Demirci, “kadın derneklerinin bile yanında yer alamadığına” dikkat çekti. Demircinin söylediğine göre, “Kadın Dernekleri Federasyon Başkanı Canan Güllü bile anlattıklarına kulak asmamış.
Yayına bağlananlardan biri de Halk TV’nin akşam haberlerini sunan İrfan Değirmenci idi, o da ima yoluyla bu konuya değindi, “meslektaşlarımız arasında karısına şiddet uygulayan bile var” diye konuştu.
Bir başka ilginç bağlantı ise İsmail Saymaz ile yapıldı:
-İsmail Bey, yayındasınız neler söylemek istersiniz bu tokat olayı için?
-Ben bağlanmayayım çünkü şu sırada balık almaya gidiyorum.
Oturumu yöneten, Saymaz’a sormaz mı?
-Ne balığı almaya gidiyorsun? Sen Rize çocuğusun, balıkları gözünden tanırsın…
Tam bir vodvil anlayacağınız…
O anda sohbeti dinleyen bir meslektaştan şu mesaj geldi:
-Yahu İsmail Saymaz haktan hukuktan yana değil miydi? Madem yorum yapmayacaktı, ne diye bu sohbete katıldı? Üstelik son günlerde o da Sarıkaya ile birlikte Gaziantep’te değil miydi?- Meslek büyüğüm, Muharrem Ağabey- deyip duruyordu, yani ağabey sevgisi mi ağır bastı da bu barbarlık karşısında sustu?
Doğrusunu isterseniz bütün anlatılanlar ve yaşanan olay beni hiç şaşırtmadı. O kadar çok skandalın tanığı olduk ki meslekte. “Biz Bir Aileyiz” (*) “Meslek Yarası” (**) “Cumhuriyeti Çok Sevmiştim” (***) “Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi” (****) gibi kitaplar boşuna mı yazıldı?
Neler neler olmuştu, gazete patronunu eline geçirdiği belgeyle tehdit edip inanılmaz paralarla o patronun gazetesine transfer olan muhabirlerden tutun, karısı tarafından gazetedeki odasında sekreteriyle basılan temsilcilere kadar…
Neyse ki (!) “meslek ve erkek dayanışması” sayesinde bu rezaletlerin hepsi hasır altı edilebildi.
Bana sorarsanız bu olay da hemen unutulacaktır. Hatta Muharrem Sarıkaya veya Fatma Şahin, “kişilik hakkım zedelendi” diye mahkemeye başvursa bu haberlerin yayını 24 saat içinde derhal durdurulur, linkleri geriye dönük olarak sildirilir ve “olay hiç mi hiç yaşanmamış” gibi oluverir… Örnekleri o kadar çok ki…
Merak ediyorsanız, gazeteciler cemiyetinin “Özgürlük İçin Basın” projesi kapsamındaki aylık raporlarına bir bakıverin.
NOT: Tabii ki hem gazeteciliğin gereği olarak, hem de Ankara’da yıllara uzanan meslektaşlığımız çerçevesinde dün Muharrem Sarıkaya’yı aradım, yazıştık, ancak yazışmamızın yayınlanmasını istemedi. Anladığım kadarıyla çok üzgündü, herhangi bir savunmaya dayanmadan, yaptığının yanlış olduğunu kabul ediyor, defalarca özür dilediğini söylemekle yetiniyor.
(*) Zeki Saral
(**) Zeynep Oral
(***) Hasan Cemal
(****) Emin Çölaşan
(*****) http://media4democracy.org/public/uploads/reports_1577425.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder