Yaşamımız öyle hızlı geçiyor ki önemli bir an, bir söz hemen aklımızdan çıkıveriyor, bir kenara ufacık bir not bile almıyoruz, aslında sosyal medyanın varlığı bizi “deftere” yazmaktan da alıkoyuyor, ne kötü… Bu sabah uyandığımda telefonu elime aldım, bir baktım Tevfik Dalgıç’tan Facebook’ta önemli bir paylaşım var, Ahmet Telli’den alıntı yapmış: Ankarada Kumrular sokağı hüzzamdı bir zaman Kale’ye rast vaktinde çıkılırdı Gariptir, Sezenlerdeki hanende Çekip gitti Sarguttan bir ay önce Posta caddesi, Taşhan, Karpiç ve diğerleri Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara’da Belki bundandı Cemal Süreya’nın Kızılay’da Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması “ Ahmet Telli’ye ne oldu? ” derseniz… 12 Eylül’de içeri alıp kuru somyalarda yatırdılar, şimdilerde de “ okuduğu şiirlerden ” onu 77 yaşında yeniden hapislere yollamaya kalktılar… Neyse işte, sabahın o saatlerinde ben de kalktım eski günlükleri, fotoğrafları filan buldum… Bir kaç şey çiziktirdim yorum olarak, sonra çok değer verdiğ...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.