Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Pretoria notları (2) Cumhurbaşkanı tuvalet temizler mi?

      Zuma eşleriyle birlikte 70 Yaş kutluyor  Pretoria ilginç bir yer, kimi özellikleriyle bize çok benziyor, kimi zaman da “ ne tuhaf ” dedirten yanları var. Hiç bilmediğim, görmediğim kuşlara rastladım burada. Şu “ömür boyu tek eşle yaşayan Hadeda Kuşları” ndan (*) söz ediyorum. Sabahın en erken saatlerinde onların cırlak ötüşleriyle yataktan fırlıyorsunuz: -Ha-ha-de-da, ha-ha-de-da… -Hadi kalk, hadi kalk- diye ötüyorlar sanki. İnsan sinir oluyor, aslında yeşilliklerde bu kocaman kuşları çok sık görüyorsunuz, yine de sabah saatinde bir Hadeda’ya rastlarsanız şöyle bir söylence varmış, onu unutmayın: -Yaşamında yeni bir sayfa açılacak, görevini  ihmal etme, dostlarını ara         Vink kuşunun yuvası Bir de bu civarın ünlü Vink kuşları (**) var. “Çok eşli!” Vink erkeğinin eş bulma arayışı çok ilginç. Çiftleşme mevsiminde  tüyleri parlak sarıya dönüyormuş ve habire yuva yapma işine girişiyormuş, çünkü çiftleşme mevsimi boyunc...

Pretoria notları (1) N’olcek bu Güney Afrikalıların hali?

Güney Afrikalılar da bizim gibi yolsuzluklardan, adaletsizlikten, hayat pahalılığından şikayet edip, “ ne olacak bizim halimiz? ” Diye sora dursun, bugün başkent  Pretoria’da (*) beyaz azınlığının yaşadığı mahalleleri biraz arşınladım. Her yere sessizlik hakimdi. Sabahın erken saatlerindeki sessizliği, rastladığım “ hadida kuşları ” (**)  cırlak ötüşleriyle bozdu. Aman aman aman, o ne lüks, o nasıl bir ihtişam. Evlerin her biri küçük birer saray yavrusu maaşallah. Ne var ki, resimlerde de görüldüğü gibi, “ saraycıklar ”ın hepsi yüksek duvarlarla çevrili birer hapishaneyi çağrıştırıyor. Duvarların tamamını kaplayan dikenli tellere elektrik verildiği, bunun çok tehlikeli olduğu da uyarılarda belirtiliyor. Saraycıkların önündeki silahlı nöbetçi kulübeleri de cabası. Kimi sokaklara giriş yasak, ancak orada oturanların otomobille girişine izin veriliyor.  -Demek beyaz ahali bu derece güvenlik endişesi duyuyor, can korkusu yaşıyor, o yüzden sokaklarda in-cin top oynuyor, köpek ...

Narin ile Ali’nin Öyküsü

  Eylül ortasındayız ama hala süren boğucu sıcak ve ülke genelinde hepimizin tepesinde hüküm süren “ yüksek basınç ” sizi de zaman zaman yaşamınızdan bezdirmiyor mu? -Evet ya, biraz havamız değişsin, festivaller olsun, konserlere gidelim müzik filan dinleyelim derken onlar da art arda iptal ediliyor, sanatçılara gözdağı veriliyor. Durum bu… İyisi mi kitaplara sığınmalı. İşte tam da bunları düşünerek bir türlü düzene koyamadığım kitaplığımızda çabalarken, “ yeni çıkanlar ”dan, Alim Gürerk’in kaleme aldığı roman geçti elime;    ”Narin ile Ali’nin Öyküsü” (*)  İstanbul’da Ermeni-Türk aileler arasında derin dostlukların, samimi muhabbetlerin yaşandığı yıllarda, o sıcak komşulukların arka planını kaplayan bir aşk öyküsü… Kimi zaman çıkmaza giren bu vazgeçilmez aşkın öyküsü, bir ara 6-7 Eylül olayları (**) ile gölgelenen İstanbul’u, siyasi gelişmeleri, insan ilişkileri ve  sosyal atmosferi ile o kadar güzel canlandırmış ki, hele bir de “ nostaljiye tutk...

“Cennetten gelen!” tatlı

  Bu resim (*) yıllar önce  İran’la savaş sırasında ölen askerlerin anısına yapılan “ Şehitler Anıtı ”nın önünde Bağdat’ta çekilmişti…  -Ne kadar zarif bir yapı değil mi? Gazeteciler aslında sürekli güncelin peşinde koşsalar da, olayların ötesinin de tanığıdır, sokaktaki adamdan farkları, gözlemlerini kayda geçirmeleridir. Şimdilerde artık neredeyse herkes sosyal medya kullandığı için “ zaman tanıklıkları ” iyiden iyiye yaygınlaştı, yani yaşananlar “silinmez” hale geldi. George Orwell’in unutulmaz romanı 1984’deki gibi (**)  eğer başımızdakiler! beğenmedikleri kimi olayları tarihten kazıyıp yok etmeye kalkışmazsa, bundan böyle, yaşanmışlıklar asla tarihin derinliklerine gömülüp gidemeyecek, ne hiyeroglifleri, ne çivi yazılarını çözmeye uğraşacağız, ne de kaybolup giden parşömenlere yazılı antik metinler için hayıflanacağız. “S avaşın eşiğindeki ” Bağdat’a 2 binli yıllarda art arda yaşanan krizler sırasında o kadar çok gidip gelmiştim ki, bir zamanlar “ Orta ...

İlk gençlik, İlhan İrem

    Ş u c ü mleyi bir haberin giri ş inde okudu ğ unuzda ne d üşü n ü rs ü n ü z?   -67 ya şı nda hayat ı n ı  kaybeden pop  ş ark ı c ı s ı İ lhan  İ rem, hayat ı n ı  kaybetti …”   “ Okumay ı  yazmay ı , T ü rk ç eyi do ğ ru kullanmay ı  bir  öğ renseydin de  ö yle haber yazmaya kalk ış sayd ı n! ”  Demez miydiniz? Gazetedeki giri ş  paragraf ı n ı n sonras ı  ise daha beter,  İ lhan  İ rem dinlere inanm ı yormu ş ,  “ laik ç iler ”  hem camiye hem de  ş ark ı c ı ya zul ü m edecekmi ş , Bebek Camii  İ mam ı na  “ zorla! ”  cenaze namaz ı  k ı ld ı r ı lacakm ış .    Ya ş ama veda eden bir dosta, inananlar ı n duas ı  da m ı ç ok g ö r ü lecek art ı k?    İ ki kelimeyi bir araya zor getiren birine,  “ ş iir-m ü zik-esin-sayg ı -hi ç  olmazsa  ö l ü ye sayg ı ”  s ö zc ü kleri ne anlat ı r? Bo ş verin gitsin.    B...