Ana içeriğe atla

İlk gençlik, İlhan İrem



 

 

Şu cümleyi bir haberin girişinde okuduğunuzda ne düşünürsünüz?

 

-67 yaşında hayatını kaybeden pop şarkıcısı İlhan İrem, hayatını kaybetti…”

 

Okumayı yazmayı, Türkçeyi doğru kullanmayı bir öğrenseydin de öyle haber yazmaya kalkışsaydın!” Demez miydiniz? Gazetedeki giriş paragrafının sonrası ise daha beter, İlhan İrem dinlere inanmıyormuşlaikçiler” hem camiye hem de şarkıcıya zulüm edecekmiş, Bebek Camii İmamına zorla! cenaze namazı kıldırılacakmış

 


Yaşama veda eden bir dosta, inananların duası da mı çok görülecek artık? 

 

İki kelimeyi bir araya zor getiren birine, şiir-müzik-esin-saygı-hiç olmazsa ölüye saygı” sözcükleri ne anlatır? Boşverin gitsin. 

 

Bir toplumda her açıdan dekadans” (çürüme-yozlaşma)  belki de böyle yaşanıyor! 

 

………..

 

Ne zamandır duymuyorduk onun sesini, oysa İlhan İrem şimdilerde yarım asırı çoktan devirmiş” olanlar için bir ilk gençlik hülyası” değil miydi? Başında kavak yelleri esen o gençler, İlhan İremin şarkılarıyla gülümseyip, o şarkılarla gözyaşı dökmediler mi?

 

Kara haber geldiğinde eski bir dost aradı, ağlıyordu… Gözyaşları belki İlhan İremin gidişine, belki de o yıllarda yaşadığı aşkın tazelenen acısınaydı… İsterseniz ben aranızdan çekileyim o anlatsın:

 

“Üniversitedeydim, sıcak yazda, bir sahil kasabasında  aşık olmuştuk birbirimize. Farklı kentlerde yaşıyorduk. O Bursada, zengin, tanınmış bir ailedendi,  ben memur çocuğuydum. Sık sık beni görmeye Ankaraya gelirdi, evimizin arka sokağındaki otelde bir iki gün kalır, beni görürdüözlem giderirdik, dönerdi. Sonrası hep mektuplara yansırdı. Krem rengi kalın kağıtlara, en güzel yazımla dökmeye çabalardım duygularımı, astarlı zarflara gizler, öyle gönderirdim.

 

Ankarada neler mi yapardık?

 

Başkent o yıllarda öyle güzeldi ki, bir kere dostluklarışehriydi, bulvarlarında sağlı sollu akasyalar ilkbaharda açtığında belli belirsiz bir koku salardı ortalığa, o şöleni bahçelerdeki leylaklar ve hanımelilerin güzelim kokuları izlerdi.

 

Milka Pastanesine giderdik, hesap kabarmasın” diye ben hep bir orta şekerli kahve içerdim, o ikimize de çay söyler, sonrasında ısrar ederdi çilekli milföy pasta için. Gözlerimin ta içine bakar, içtiği sert sigaranın (markası Gauloises mıydı?) dumanı bana gelmesin diye uzaklara üflerdi… 

 

Neler mi konuşurduk? Geleceğimizden pek söz etmezdik. İkimiz de -sonumuz yok- diye mi düşünüyorduk?

 

Gideceği gün ne çabuk gelir çatardı, telefon ederdi veda için… 

 

-Merhaba, nasılsın?

 

Dediğini duyduğumda boğazıma bir şey takılır, konuşamazdım. Telefonun öbür ucunda olsa da bilirdi ağladığımı, -bir gün daha kalayım mı?- Diye sorar, -haydi hazırlan, yarım saate seni alayım kapıdan- derdi. Çılgın bir sevince kapılırdım, koşa koşa odama geçer, onun armağanı olan beyaz bluzumu giyer, saçlarımı onun sevdiğşekilde tarardım. -Bu kez Papaz’ın Bağına gidelim- derdim, bir semaver isterdik, neşe içinde Ona saçma sapan şeyler anlatırdım. Oblomovun (*) uşağının söylene söylene semaverde çay demleyişini kahkahalarla tarif eder, Prevertin şiirlerinin aklımda yer eden hüzünlü dizelerini okurdum. Gülümseyerek beni dinler, sigarasının dumanını uzaklara üflerdi. 

 

İlhan İrem -Anlasana-yı (**) belki de ikimiz için yazmıştı, onu dinlerdik ayrı kaldığımızda… Hatta birbirimize telefonda dinletirdik hiç konuşmadan

 

Sonra aradan yıllar geçti, önce gelişleri, sonra mektuplarımız seyreldi, koptuk… Okul bitti, evlenecektim, gelinlik provasından eve döndüm, annem sorgulayan bakışlarını bana dikip dedi ki, -bugün telefon çok çaldı, açtım ama sesimi beğenmedi, benimle konuşmadı arayan-

 

Kalbim hopladıOydu herhalde dedim kendi kendime, sonra telefon çaldı, açtım ama seslenmedim, biliyordum… -Anlasana-çalıyordu telefonun öbür ucunda, sonuna kadar dinledim, bir şey demeden kapattım.

 

Bir daha hiç konuşmadık, karşılaşmadık ama eminim, İlhan İremin ölüm haberini aldığında O da beni düşündü…”

 

(*) Oblomov- İvan Gonçarov

(**) https://youtu.be/2MeRrXUPDVo


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...