Ana içeriğe atla

Hanımefendi




Şimdi size fantastik ama bazı bölümleri eksik bir öykü anlatacağım…


-Aman ya, bizi yine uğraştırma, ne demek eksik öykü? Eksikse niye yazıyorsun?


-Fena mı işte, çayınızı demleyin, masaya oturun, rengarenk karton parçalarını önünüze serin, Pazar gününüzü bir “puzzle” tamamlar gibi keyifle geçirin işte… Daha ne istiyorsunuz? Hem de bedava!


EKSİK ÖYKÜ:


Bir iki ay kadar önce, Tarabya sahilinin güzelim kaldırımında genç bir hanım, bebek arabasını keyifle sürerek yürümektedir. Sahile ara sıra çarpan dalgalardan uçan damlalar, nadiren genç kadının yüzüne ulaşmakta, hoş bir etki yaratmaktadır. 


Arabasındaki bebeğin de keyfi yerindedir, annesine sürekli keyifle gülümsemekte, bazen de masmavi gökteki bulutları incelemektedir, keyfi o kadar yerindedir ki, göz kapakları yavaş yavaş kapanmaktadır, bir kaç dakika içinde açık havanın verdiği rehavetle uykuya dalacaktır.


Derken karşıdan simsiyah bir dizi “Maybach”tan (*)  oluşan bir konvoy belirir, anlaşılan “önemli birisi” bir yerlere götürülmektedir. Konvoyun öncüleri daracık yolda abartılı sinyal sesleri ve çakarlarla sahilin sükunetini bozar.


Bebek arabasını süren genç anne de meraklanmıştır, -yolun tamamını onca arabayla kaplayıp, kimselere geçit vermeyen konvoy acaba neyin nesidir?- Bebek arabasını durdurup, dikkatini yola çevirir. Aslında çakarlar ve sinyallerden tedirgin olmuştur, bebeğin huzuru kaçar, ağlamaya başlar, genç anne yola tekrar bakar, -aaa o da ne?- Bir hanım konvoyun ortasındaki arabanın camının ardından kendisine el sallamaktadır, tanır gibi olur, nedense refleksle arabayı yola ters çevirir, kendisi de konvoya arkasını dönerek bebeğini sakinleştirmeye çalışır…


Konvoy çakarlar ve sinyallerle Tarabya sahilini ayağa kaldırarak yoluna devam eder ama siyah elbiseli bir adam, konvoydaki Maybach’tan artistik bir hareketle atlayarak genç kadının yanında alır soluğu, sinirlidir:


-Neden hanımefendiye sırtınızı çevirdiniz? Bu yaptığınız hakaret, farkında mısınız?


Bebek bu kez haykırarak ağlamaya başlar, genç anne dehşete düşmüştür, ne diyeceğini şaşırır, kekelemeye başlar, “bebeğime egzoz dumanı gelmesin diye…” 


Siyah elbiseli adam, tehditkar konuşmasını sürdürür, hatta o kadar abartır ki, “bu hakaret sizi gözaltına bile aldırır” diyecek olur, onun bu söyledikleri bebeğin haykırışlarına ve genç annenin gözyaşlarına karışır, hıçkırıkları arasında, “vallahi öyle bir niyetim yoktu” sözleri duyulur. Siyah elbiseli adam tehditkar tutumundan vazgeçmez, elindeki telefonla kadının yanından biraz uzaklaşıp, bir yerleri arar, ne konuştuğu duyulmaz, sonra kadının yanına döner:


-Şimdilik bir şey yapmıyoruz ama bilin ki bu hakaretler karşılıksız kalmaz, bundan sonra böyle durumlarda saygısızlığa sakın yeltenmeyin, ona göre davranın…


Çevredeki banklarda oturanlar, balık tutanlar, bir simitçi, bir seyyar mısırcı da olaya tanık olmuştur. Ağlayan bebeğini kucağına alıp, arabasını katlamaya çalışan kadının yanına gidip yardım ederler, arada teselli sözleri duyulur:


-Üzülme abla, dertleri senle değil, korku salmaya çabalıyorlar.


Kadın bir taksi durdurup oradan ayrılır.


TAMAMLANACAK UNSURLAR


-E, kimmiş yani bu kadın?


-Canım bal gibi tahmin ettiniz aslında…


-Peki o bebekli anneyi hangi suçtan gözaltına alacaklarmış? Yoksa 299. Maddeden mi?


-Bilmem? TCK’nın o  meşhur 299. Maddesinde “bebek arabasını ters çevirip, O’na sırtını dönmek” gibi bir suç var mıymış acaba?”


-Zaten “O” dediğin kadın değil ki, yazının başlığını bile “hanımefendi” diye atmışsın?


-Valla o kadar olacak… Eksikleri siz tamamlayın dedim ya… Buna çelişkiler de dahil. Hatta siyah elbiseli adamların bilgisizliği ve cüretkarlığı da…


-Peki hanımefendinin bu işten haberi var mıymış sence?


-Ne bileyim ya, onu da ona sorun gitsin, iyi Pazarlar, bak puzzle ile uğraşırken çayınız iyice demlenmiş oldu. Afiyet olsun…

  




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...