Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Siyasilerin serveti tartışılabilir mi?

  “ T24 ’ün  “ 2025 Yıllığı ” (*) gördünüz mü? Keşke alıp okuyabilseniz.  Hazine bulmuşcasına sevinerek gözden geçirirken, yıllıkta ilk gözüme çarpan, Umur Talu ’nun “Bugün Manşet: Gizli Servet” başlıklı yazısı oldu.  Umur Talu’yu yazılarından tanıdım, meslekteki duruşuna hep saygı duydum, yazık ki bugüne değin hiç karşılaşmadık, oysa aynı dönemde gazetecilik yaptık, o İstanbul’da ben Ankara’da.  Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ’in ABD’deki “ gizli serveti ”ni çok sevdiğim meslektaşım, Turan Yavuz ’un  ortaya çıkardığını, Milliyet ’in Türkiye’yi sarsan bu haberi manşete taşıyışının gündemi değiştirdiğini biliyordum ama meğerse işin mutfağında bilmediğimiz pek çok olay da yaşanmış.  Umur Talu, manşetin yer alacağı birinci sayfayı hazırlarken, öncelikle “ patron katından ” ve “ sızma ” olasılığına karşı Milliyet’teki herkesten gizlemiş. Dönemin Emniyet Müdürü akşam adam gönderip gazeteyi isteyince daha yumuşak tutulan ilk baskı gönderilmiş. Milliyet...

Cuntaların, darbelerin gölgesinde geçen yıllar

“Tarih tekerrürden ibarettir” derler ya, yaşam da tekrardan ibaret aslında… Sadece içinden gelip geçenler farklı, yaşananlar değişmiyor. İşte 12 Eylül 1980 Darbesi, işte bugünler… Saraçhane protestolarında tutuklanan gençlerin sayısı hala 301, bayramı hapiste geçirdiler, oysa üniversitelerinde eğitim sürüyor ama onlar sınavlarına giremediler, işkence gördüklerine dair iddialar var, çıplak aramalar yapıldığı bile söyleniyor, çocuklardan birinin başına üç polis birden çullanmış, -vur ha vur!- aileler ayakta…  Türkiye kenetlendi bu cendereden çıkış yolu arıyor. -Nefes alamıyoruz kardeşim, böyle bir durum yaşanmış mıydı ülkede? -12 Eylül’ü unuttuk mu? Unutmadık. Şu anda duyduğumuz cunta-darbe-işkence sözleri hala o kadar çok çağrışım yapıyor ki belleklerimizde… Hele o hak-hukuk-adaletten yoksun yargılamalar, kanıtsız tanıksız iddianameler… Sırf Barış Derneğinin dokuz yıl süren yargılama sürecini bir gözden geçirsek yeter.( *) Süreç sonunda tüm mahkumlar için beraat kararı ...