Ana içeriğe atla

Cuntaların, darbelerin gölgesinde geçen yıllar


“Tarih tekerrürden ibarettir” derler ya, yaşam da tekrardan ibaret aslında… Sadece içinden gelip geçenler farklı, yaşananlar değişmiyor. İşte 12 Eylül 1980 Darbesi, işte bugünler…

Saraçhane protestolarında tutuklanan gençlerin sayısı hala 301, bayramı hapiste geçirdiler, oysa üniversitelerinde eğitim sürüyor ama onlar sınavlarına giremediler, işkence gördüklerine dair iddialar var, çıplak aramalar yapıldığı bile söyleniyor, çocuklardan birinin başına üç polis birden çullanmış, -vur ha vur!- aileler ayakta… 


Türkiye kenetlendi bu cendereden çıkış yolu arıyor.


-Nefes alamıyoruz kardeşim, böyle bir durum yaşanmış mıydı ülkede?

-12 Eylül’ü unuttuk mu?


Unutmadık. Şu anda duyduğumuz cunta-darbe-işkence sözleri hala o kadar çok çağrışım yapıyor ki belleklerimizde… Hele o hak-hukuk-adaletten yoksun yargılamalar, kanıtsız tanıksız iddianameler… Sırf Barış Derneğinin dokuz yıl süren yargılama sürecini bir gözden geçirsek yeter.( *) Süreç sonunda tüm mahkumlar için beraat kararı verilse de, onca insanın yaşadıkları, hapiste ölümleri, muktedirlerin vicdanını sızlattı mı? Hayır!



Şimdi kendi izlenimlerini bir kenara bırakıp, yeni okuduğum bir kitaptan söz etmek istiyorum. 


Kitap, “Bir 12 Eylül Masalı.” Sevgili arkadaşım, meslektaşım  Sevkuthan Nevsuhan 2001 yılında yazmış, ama o kadar güncel ki, sanki bugünleri anlatıyor. 

Kitabın başkişisini tanıyalım, “Kod adı Yıldız…” 12 Eylül sürecinde öğrenci, gençlik hareketine katılıyor, yurtdışında eğitimler filan… Günün birinde tutuklanıyor… Öyle acımasız kötülüklere, işkencelere, psikolojik baskılara maruz kalıyor ki, sayfaları çevirirken  gözünüzde biriken yaşlar okumanıza set çekiyor:


…Kızın sessiz ağlamaları gürültülü hıçkırığa dönüştü. Hıçkırıkların arasında neler yapıldığını anlatmaya çalışıyor ama sesini kontrol edemediği için  anlatamıyordu…

…Kız uzun süre hareketsiz öylece kaldı. Bir ara uyudu bile. Kız uyurken O, ayak eslerini dinledi. Ya bir daha alırlarsa? Küçücük daha…

…Ondokuz yaşına yeni Basmıştı. Ağabeyi aranıyordu, onu ağabeyinin yerini söylesinler diye getirmişlerdi…



Tanıklıklar, kötülükler bununla bitmiyor, Yıldız’ın emniyetteki son günleri. Uyandırılıyor, artık işkenceyi beklemekten ve işkenceden korkmuyor ama:


…Polis sordu:

-Hadi bakalım yeniden başlıyoruz, şimdi her şeyi anlat.

-Anlattım ya

Polis anlatmadın diye bağırdı, “anlatmadın, başla anlatmaya, bir de baban dinlesin… 

-Seni de mi getirdiler buraya?

-Önemli değil kızım

-Gözünü bağlamışlar

-Olsun kızım, önemli değil…

Polis, babaya. “Kızın doğru dürüst ifade vermedi” diyor, baba:

-Söyledikleri mutlaka doğrudur. Bir aydır burada, hali ortada, tanıyamadım kızımı. Tanınmayacak hale getirmişsiniz. Kızımı görünce senin boğazını sıkmamak için kendimi zor tuttum. Çok gençsin. Ben bu yolları sen doğmadan geçtim. Ben ihtilal yaşadım. Senin burada bana yapacakların vız gelir. Kızıma karşı beni kullanmayın.

……

-Kızım sana söylüyorum. Anlaşılıyor ki bana senin yanında eziyet edecekler, gerçek dışı ifade vermeye zorlayacaklar. Ne yapılırsa yapılsın canım yanmaz. Canımı yakan senin gerçek dışı ifade vermen olur…


Sevkuthan’ın kitabını keşke arayıp, bulsanız,  okuyabilseniz, hatta yeniden basılsa. Aslında sadece sizler değil herkes okuyabilse, özellikle de “adalet mekanizmasının işleyişinden sorumlu olanlar!”


-Peki Yıldız’a o sürecin sonunda ne oldu? Diye soruyorsanız:


…ve yaşamı yakaladı. Geriye dönüp baktı Yıldız. Hep ileri dedi içinden.Yeni yaşamlar için geçmişi her şeyiyle yanıbaşındaydı…


-Ya 12 Eylül darbecilerine ne oldu?


-İktidardan düşünce itibarları sıfıra indi, utanıp sıkılarak, resim mesim yapıp, herkesten saklanarak ömür tükettiler. Yıllar sonra yargılanıp hüküm giydiler ama geç gelen adalete adalet denilebilir miydi?


Sevkut kitabını “gökten üç elma düştü” diyerek bitirmiş, birini Yıldız’a, birini okuyucuya, birini de “murada ereceklere”vermiş.

-Sevkut, murada ermek kolay mı? Baksana kaç yıl geçti aradan hala o cenderenin içindeyiz. İyisi mi üçüncü elma senin olsun, yetkin kalemin, kusursuz anlatımın ve o kötülükler dizisini kitaplaştırdığın için…


(*) https://marksist.org/27-subat-1982-baris-derneginin-44-yoneticisi-tutuklandi/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...