Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mehmet Yazar ile sohbet

Mehmet Yazar ile daldan dala sohbetteydik dün.  Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin efsanevi Başkanıydı, ekonomik durum ve yapılması gerekenler ondan soruluyordu…12 Eylül sonrasının “ezip geçen” ortamında paşalara da, ekonominin “tek adamı” Turgut Özal ’a korkmadan, çekinmeden, pabuç bırakmadan doğruları söyleyen isimdi.  Anlattıklarıyla, yorumlarıyla, geleceğe dair düşünceleriyle aydınlandım, umutlarım yeşerdi. Siyasi atmosfere, son çeyrek yüzyılda yaşananlara ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetim tarzına dair konuşmalarımız bende kalsın…  Sadece küçük bir not paylaşayım… Odalar Birliği Başkanı olduğu dönemde Yazar’la sohbet ederken “ yeni evliydim,” sormuştu: -Nursun evlilik nasıl gidiyor? -İyi efendim, mutluyuz Bunun üzerine gülerek eklemişti: -Evlilik uzun ince bir yoldur, ilk baştaki sevinçleri de üzüntüleri de fazla ciddiye almamak gerekir… Eh, aradan yıllar geçti tabii, dün eşimin çocuklarımın nasıl olduğunu sorunca, “iyiyiz hepimiz...

TBMM’de panik! Hasan Bitmez, “Tarihin vicdan azabından kurtulamayacaksınız”

TBMM’de yüksek yargı organlarının bütçeleri görüşüldüğü sırada Saadet Partisi adına söz alan Hasan Bitmez, Sezai Karakoç’un  şiiriyle konuşmasını bitirdiği anda fenalaşarak, kürsüden yere yığıldı.   O anlarda ben de meclisteydim, meslektaşlarım ve İyi Partili Lütfü Türkkan’la birlikte muhalefet kulisinde, bir yandan, duvardaki ekranda izlediğim Hasan Bitmez’in  konuşmasına kulak vermeye çalışıyor, bir yandan da Lütfü Türkkan’ın anlattıklarını dinliyordum Hasan Bitmez aslında kürsüye, sadece bütçe eleştirisi için değil  “protesto amacıyla ” çıkmıştı, gösterdiği pankartta, “Katil İsrail İşbirlikçileri ” sözleri okunuyordu. Bitmez, 20 dakikalık konuşma süresi boyunca AK Parti iktidarının özellikle İsrail ile olan ilişkilerine sert eleştiriler getirdi, Ak Partililerden de bolca laf ve hakaret işitti, Sezai Karakoç’un ünlü şiirini okuyarak sözlerini tamamlarken baygınlık geçirerek yere düştü. Aynı anlarda kuliste müthiş bir panik yaşandı, milletvekilleri, görevlil...

Nazlı Ilıcak’ı recm mi etsek?

Yılmaz Özdil’in 5 yıl önce kaleme aldığı, nedense şimdilerde hep Bülent Eczacıbaşı’na atfedilen bir paylaşım yapma gafletinde bulunduk, Nazlı Ilıcak, rastlantı eseri, hapse girmeden bir gece önce, “herkese açık” bu paylaşımıma ilginç bir düzeltme-yorum yaptı diye sayfamıza ve başımıza atılmadık taş kalmadı…  Üstelik hatayı “ anında ” düzeltip, Yılmaz Özdil dahil herkesten özür dilememize karşın. Özel mesajlar, telefonlar, genel paylaşımlar yoluyla  taş üstüne taş yedik…  Bazı sözleri, hakaretleri, hele de “belden aşağı” söylemleri burada aktarmayacağım, ancak  “kadın ”ı hedef alan söylemleri, “belli eğitim ve kültür düzeyinde varsaydığım, her birini, değerli birer aydın olarak ” gördüğüm kimi sayfa arkadaşlarıma yakıştıramadım…  Ben meslek yaşamımda asla eleştiriden kaçmadım, kimi dostlarla anlayış farkımızı telefonlarla, mesajlarla görüşüp, anlaştık, ama hakaret ve tehdite asla yol veremem…  Neymiş sorun? Yazıda Nazlı Ilıcak’a yer verip, bir...

Nazlı Ilıcak’ın hapse girmeden önceki gecesi…

Son günlerde Bülent Eczacıbaşı’na atfedilen, aslında Yılmaz Özdil’in kaleme aldığı bir yazı  (*) dolaşıyordu paylaşımlarda, nefis bir yazıydı, hayran olmuştum,  ben de paylaştım…  Aslında yazıyı okurken, “ben sanki bu cümleleri bir yerlerden hatırlıyorum ” gibi bir kuşku girmişti aklıma ama “ esas olan içeriktir,” deyip paylaştım işte… Derken, Facebook hesabıma çınnn diye bir mesaj geldi : -Bu yazıyı Eczacıbaşı yazmaz. Eğer bir işadamı bugün Türkiye’de böyle bir yazı yazmışsa boşuna dikta rejiminden söz ediyoruz demektir… Mesajdaki imza, Ayşe Nazlı Ilıcak… Başımdan aşağı kaynar sular döküldü…  Nazlı Hanım, siyasi atmosferin göbeğinde yaşayan, yarım asrı aşan gazeteciliğinin ötesinde İstanbul’daki iş camiasıyla, büyük olasılıkla Eczacıbaşı ailesiyle de yakınlıkları olan bir isimdi çünkü.  Hata yapmıştım demek…Hemen  araştırdım… Yazı gerçekten Bülent Eczacıbaşı’na ait değilmiş, bu ortaya çıktı, Yılmaz Özdil 2018 yılında yazmış bu yazıyı… ...