Nilay Karaelmas’ın “Sosyal Medya Öncesi Gazetecilik” başlıklı kitabını günlerdir elimden düşüremedim. Çok değer verdiğim gazeteci dostumun kaleme aldığı sayfaları çevirdikçe heyecanlandım, 70-80-90’lı yıllarda ülkede yaşananları ben de adeta Nilay’la birlikte yeniden yaşadım. Nilay o yıllarda “aşkla sürdürdüğü ” gazetecilik serüvenini öylesine içten ve samimi bir anlatımla kaleme almış ki, önünde yerlere kadar eğilip şapka çıkarmak gerekir bence. Sizler henüz elinize almadan büyüsünü bozmak istemem, onun için kitaptan bir kaç alıntıyla yetineyim… Bir kere Nilay, dünyanın neresine giderse gitsin “ iyi habercilik yapmanın tüm altyapısına sahip dört dörtlük bir muhabir…” Neden mi? Bir kere kocaman bir hayal kurmuş… Babasının ç ocukluğunda armağan ettiği teyp ve mikrofonla ta o yıllarda röportajlar yaparmış ve o zamandan başlayarak o hayali besleyip büyütmüş. Günün birinde, “ Basın Yayın Genel Müdürlüğü sınav açtı ” denilin...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.