Nilay Karaelmas’ın “Sosyal Medya Öncesi Gazetecilik” başlıklı kitabını günlerdir elimden düşüremedim. Çok değer verdiğim gazeteci dostumun kaleme aldığı sayfaları çevirdikçe heyecanlandım, 70-80-90’lı yıllarda ülkede yaşananları ben de adeta Nilay’la birlikte yeniden yaşadım.
Nilay o yıllarda “aşkla sürdürdüğü” gazetecilik serüvenini öylesine içten ve samimi bir anlatımla kaleme almış ki, önünde yerlere kadar eğilip şapka çıkarmak gerekir bence.
Sizler henüz elinize almadan büyüsünü bozmak istemem, onun için kitaptan bir kaç alıntıyla yetineyim…
Bir kere Nilay, dünyanın neresine giderse gitsin “iyi habercilik yapmanın tüm altyapısına sahip dört dörtlük bir muhabir…”
Neden mi? Bir kere kocaman bir hayal kurmuş… Babasının çocukluğunda armağan ettiği teyp ve mikrofonla ta o yıllarda röportajlar yaparmış ve o zamandan başlayarak o hayali besleyip büyütmüş.
Günün birinde, “Basın Yayın Genel Müdürlüğü sınav açtı” denilince koşup girmiş sınava ve “neden buradasınız? diye mülakatta soranlara “basın ataşesi olmak istiyorum” yanıtını vermiş… Karşısındakiler gülmüşler henüz üniversite öğrencisi olan güzel genç kıza, hatta tam karşısında oturan sevecen kadın, Nilay’a “önce okulunu bitir sonra gel” deyivermiş…
Sonra neler mi olmuş?
Tam bir başarı öyküsü bence… Nilay, gazeteciliğin gerektirdiği basamakların hepsini sabırla, başarıyla ve kararlılıkla tırmanmış…
Önce, Ankara’da devam ettiği Maarif Kolejinden dört dörtlük İngilizceyle mezun olmuş, sonra çocukluk hayali olan gazetecilik için o yıllarda pek çok kişinin hedeflediği ancak girilmesi oldukça zor olan SBF Basın Yayın Yüksek Okulunu kazanmış, stajlarını başarıyla tamamlamış… Sonra da şansı yaver gitmiş, kendi deyimiyle “TRT Dış Haberler Dairesine kapağı atmış…” daha ne olsun?
-TRT dedin de, memur gibi oturup kalmamış ama orada değil mi?
-Yok canım, olur mu? Başarıdan başarıya koşmuş, önce yabancı ajans haberlerinin tercümeleriyle başlayan gazetecilik serüvenini, yerli ve yabancı pek çok farklı yayın kuruluşunda dış haber muhabiri olarak olarak başarılarla sürdürmüş, Ankara’dan Londra’ya, İstanbul’dan New-York’a, hatta Kabil’e kadar, dünyanın dört bir yanında habercilik yapmış.
-Ooo, bu kadar başarılı gazeteciye şapka çıkarılmaz mı? Çıkarılır valla, epey para da kazanmıştır değil mi?
-Ah, işte orada yanıldın… Bizim meslekte gerçek gazeteciler, yani iğneyle kuyu kazanlar değil de onların o müthiş haberlerinin üstüne oturup, falan filan koordinatörü sıfatıyla o başarıları pazarlayanlardır asıl parayı kazananlar, duymuşsundur onları, yalılarda, köşklerde, boğaza bakan sitelerde filan otururlar…
-Sakın bana -Nilay kirada oturuyor deme?-
-Yoo, Nilay anne-babasından kalma güzel bir evde oturduğu gibi, zamanında o evi, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı seçilen Turgut Özal’a bile parti kurduğu sıralarda kiralamış, kitabında o konuya da yer vermiş:
“…Ankara’daki evimden kiracı çıkmıştı ve yeni bir kiracı arıyordum. Yazgülü (Aldoğan,) Amerika’dan Ankara’ya dönen Turgut Özal ve eşinin kiralık ev aradığını gazetelerde okumuştu, bana oturduğu koltuktan seslendi: -Özal’lar senin evini tutsunlar işte- Ekonomi şefi Mustafa Sönmez, rahmetli Adnan Kahveci’yi benim önümde arayarak adresi verdi. Ertesi gün haber geldi, Özal çifti evi kiralamıştı…”
Üstelik ben mesleğe yeni başladığım yıllarda, Anadolu Ajansında çalıştığım dönemde meslek büyüğüm, gazetecilik mesleğinin yüz akı Barış Kaşıkçı ile birlikte Turgut Özal ile röportaj için o eve gitmiştik, o yıllarda henüz Nilay’la tanışmamıştım bile…
-Ya, siz gazetecilerin amma ilginç anıları var… Peki Nilay’la sonra nasıl tanıştın?
-Bir gün Ankara’nın tanınmış mekanlarından Galeri Nev’de meslektaşımız Sedat Ergin’le buluşacaktık, sonradan Nilay da geldi katıldı aramıza, o sırada BBC Londra’da çalışıyormuş, öylece tanıştık…
-Nilay’ın kitabını bir an önce alıp okumak gerekir, meslekte hayranları da çoktur buna eminim, kitabının bir kaç baskı yapması kaçınılmaz öyle değil mi?
-Bizim meslekte “çekememezlik” yaygındır, başarıyı kaldıramayıp, kıskananlar, “daha iyisini yapma çabası” yerine, arkadan dolanır, moda deyimle mobbing-yıldırma yoluyla, iyi gazetecileri daima aşağı çekmeye çabalar. Bu durum sevgili Nilay’ın başına da NOKTA dergisinde çalıştığı sırada, bursla gittiği ABD dönüşünde gelmiş, kitaptan son bir not olarak onu da aktarayım:
“…Bursum bitip İstanbul’a dönünce, NOKTA’da hiç beklemediğim bir şekilde hayal kırıklığına uğradım. Bazı fısıltılara göre, entrikaları ile bilinen Maocu eğilimli bir NOKTA çalışanı, benim aleyhimde patrona tezvirat yapmıştı. Ne diyeyim, doğruysa günahı boynuna!… Sendikalı olmadığımız için patronun iki dudağından çıkacak söze mahkumduk. NOKTA’dan ayrılmak zorunda kalacağım hiç aklıma gelmemişti… Çok kırıldım…”
-Aaa, ne çirkin, rahmetli duayen Ercan Arıklı da o tezviratı kabul edip Nilay’a haksızlık etmiş öyle mi? Yazıklar olsun o patrona…Kimmiş acaba o Maocu tezviratçı?
-Bizim meslekte yaygındır- dedim ya böyleleri, ben de pek çoğunu tanıdım ama o Maocu’yu çıkaramadım… -Yazıklar olsun- deyip geçelim… Üstelik Nilay’a yapılan yıldırma kimsenin yanına kalmamış, meslekteki başarıları sürekli yükselen çizgide devam etmiş…
Nilay Karaelmas’ın BYYO-DER tarafından basılan, tümü birbirinden renkli ve ilginç anılarını içeren 120 sayfalık kitabı, 0506 029 55 89 nolu telefondan sipariş edilebiliyor. Bir an önce alıp okumanızı ve o günlerin gazeteciliği ile bugünleri karşılaştırmanızı dilerim doğrusu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder