Nazım’ın doğum günü bugün … Düşündüm de o “mavi gözlü dev” çocukluğunda, ilk gençliğinde, böyle bitimsiz bir hasreti, yalnızlığı, uzaklarda ölmeyi hayalinden geçirmiş miydi? “ Aydınlıktan korkanlar” tarafından sürgünlerde, memleket hasretiyle kor ateşlere atılıp, kavrulacağı hiç aklının ucundan geçmiş miydi? Elbette bunları içinde yaşıyordu ve çok iyi biliyordu ki, şiiriyle “ Vasiyet ” bırakmıştı ardında: “Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü, ölürsem kurtuluştan önce yani, alıp götürün Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, - öyle gibi de görünüyor - Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni ve de uyarına gelirse, tepemde bir de çınar olursa taş maş da istemez hani...” Bir keresinde Moskova’ya gittiğimde, o görkemli Novodiyeviç Mezarlığında (*) Nazım’ın yattığı yeri görmek istedim, “t aş maş olmasa da yemyeşil yapraklı bir çınar var mıydı acaba başucunda? ” Diye merak ettim… Yoktu n...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.