Ana içeriğe atla

Sahi, o yakalanan altınlar ne oldu? Ertuğrul Kumcuoğlu’ndan ibretlik bir öykü…





Belleğinizi bir yoklar mısınız?

Geçen yılın bugünlerinde gazeteci Timur Soykan, İstanbul Havalimanında AKP’li eski bir siyasetçinin yanında VIP salonunu kullanan eski özel kalem müdürünün valizlerinde 60 kilo kaçak altın yakalandığı bombasını patlatmıştı anımsadınız değil mi? (*)

-Aaa sahi,  peki ne oldu o iş?

Diye soruyorsanız, milletvekili hakkında hiç bir işlem yapılmadı, memuru hakkında ise soruşturma başlatılmıştı ama anlaşıldığı kadarıyla o soruşturma da rafa kaldırılmış.

-Gecenin bu saatinde o olay nereden aklına geldi? 

Diye merak ettiyseniz anlatayım…

Senih Kavlak’tan bir mesaj aldım, Ertuğrul Kumcuoğlu’nun  “Müsteşar” kitabını okurken benim ismime rastlamış, “bu sizsiniz herhalde” diyerek kitabın o sayfasının fotoğrafını çekip  göndermiş. Kumcuoğlu o kitabını bana da imzalamıştı. 




———-kamyonette kaçak altın——-



Bir anda Ankara’da ekonomiyi takip ettiğimiz yıllara gittim. Bir gün, Maliye Bakanlığı müsteşarı Kumcuoğlu ile görüşmüşüm, bir saate yakın konuşmuşuz, ben -ama bir şey söylemediniz- diyerek kendisine sitem  etmişim.  
Hemen kütüphanemizin rafından Kumcuoğlu’nun otobiyografik kitabı “Müsteşar’ı bulup aldım elime, yeniden gözden geçirdim, günümüze ışık tutacak, hatta altın değerinde öyle çok anekdot vardı ki içinde… 

Maliye Bakanlığı o sırada gümrüklerden de sorumlu, tabii ki müsteşar da…Günün birinde Kapıkule gümrük kapısında bir kamyonette kaçak külçe altın ele geçiriliyor, bu olay daha sonra büyük bir devlet krizine dönüşüyor, Başbakan Turgut Özal, ilgili bakan Vural Arıkan’ı görevinden azlediyor, İçişleri Bakanı Ali Tanrıyar (üstelik Özal’ın bacanağı!) görevinden istifa ediyor. (**)

——-Kumcuoğlu’ndan saklanan onay———

İşte  Kumcuoğlu’nun krize dair yazdıkları:


“Genellikle maliye kanadında çalışıyor, zaman zaman gümrük kanadındaki odama uğruyordum. O sırada Kapıkule Gümrük Kapısında bir kamyonette yakalanan külçe altın, yerel polis teşkilatı ile gümrük görevlileri arasında ciddi gerginliğe yol açmıştı. Bir gün bir şeylerden işkillenip, gümrük kanadına uğradığımda masamda kısa bir bakanlık onayı buldum,  artık gümrük kanadında tayin terfi ve yer değiştirme kararlarının müsteşar yardımcısı tarafından önerilip, doğrudan bakan tarafından onaylanması öngörülüyordu. Böylece müsteşar devre dışı bırakılıyordu. Bu, bürokratik açıdan çok yanlış ve sakıncalı benim açımdan da kabul edilemez bir uygulamaydı. Hemen bakana gidip bu durumu protesto babında istifa dilekçemi vermeyi düşündüm. Fakat hem bakanın odasında hem özel kalemde büyükçe bir kalabalık vardı, fazla bekleyemedim odama geçtim.


——-Demirel olayı duymuş——-


Bir süre sonra telefonla Taylan Bilgen aradı -abi biraz sonra Ankara’nın tanınmış gazetecilerinden Teoman Erel ve Orhan Tokatlı ile buluşacağız, sen de katıl- dedi, canımın sıkkın olduğunu ve biraz sonra bakanla önemli bir konuyu tartışacağımızı söyleyip mazeret beyan ettim ama o sanki bir şeyler biliyormuşcasına ısrar ediyordu baktım bizim bakanın yanı da boşalacak gibi değil, dayanamayıp -peki- dedim. Lokantada masaya oturur oturmaz Taylan, -abi gümrük tarafında personel işlerini senden almışlar hayırlı olsun- dedi. Kulaklarıma inanamadım, zira olay çok yeniydi -sen nereden duydun?- deyince de Süleyman Demirel’i kastederek -buraya beyefendinin yanından geliyorum orada konuşuldu- dedi ben de -peki kendisi bu işe ne diyor?- diye sorunca -Allah Ertuğrul‘u korumuş diyor- diye ilave etti. 


———-Sakın istifa etme——


“Demek bombanın pimi çekilmişti, nitekim çok geçmedi müsteşar yardımcımızla, gümrük kanadından birkaç bakanlık personeli polis tarafından gözaltına alındı. Müsteşar yardımcısının böyle bir oyunda rol alması hatalıydı, yaptığı iş yanlıştı, bunun bedeli olurdu. Lakin kendisinin maddi çıkarı uğruna böyle bir şey yapacağına inanmıyordum. Anlaşılan siyasi kavga gerçekten büyüktü. Vural Bey kendisine bir komplo kurulduğundan emindi, tepkisini meclis kürsüsünden sert bir üslupla dile getirmekten kendini alamadı, çekişmenin diğer tarafı içişleri bakanı aynı zamanda başbakanın bacanağı Ali Tanrıyar bakanlıktan istifa etti. Başbakan Özal da yeni anayasanın getirdiği imkanı ilk defa kullanarak maliye ve gümrük Bakanı Vural Arıkan’ı cumhurbaşkanının da onayıyla azletti. Başlangıçtan beri gıdım gıdım gerilen ip nihayet kopmuştu.”


———Bizler mekik dokuyoruz———-


Kumcuoğlu’nun bu notlarını okurken, yaşananlarla ilgili bilgi alabilmek için Maliye ve Gümrük Bakanlığı ile Başbakanlık arasında heyecanla mekik dokuduğumuz  saatler aklıma geldi. Tam bir film gibi yaşanan olayların Arıkan cephesi ile ilgili gelişmeleri kızkardeşi Türkan Hanımdan an be an bilgi alarak gazetelerimize telefonla aktarıyorduk. O sıralarda ben ilk bebeğini karnında taşıyan bir anne adayıydım.

Vural Arıkan kendi personeline polislerin yaptığı operasyonu hazmedemediği için önce görevi bırakmamakta direnmiş, TBMM’de gündem dışı söz alıp konuşarak  kendi tespitlerini aktarmış, sonra istifa etmeye karar vermişti ancak hiç beklemediği bir anda Başbakan Özal tarafından Resmi Gazetenin mükerrer sayısında yayınlanan kararnameyle görevinden azledilmişti. Ya, işte böyle…

-Efendim? 

-Bu olay acaba kaçak külçe altınla yakalanan diğer siyasetçilere  ibret olmaz mı? 

-Bilmem? Olsa olurdu. Olmadıysa bundan sonra olur mu sizce?

(*) https://www.birgun.net/makale/vipde-kacak-kaltin-skandali-565811 

(**) https://www.sozcu.com.tr/kapikulede-bakan-deviren-vurgun-wp6737411


Yorumlar

  1. Ertuğrul Kumcuoğlu Maliye bürokrasisinin güler yüzlü, kadirşinas, hak bilir, merhametli, centilmen müsteşarıydı.

    YanıtlaSil
  2. Devr-i akepede bakanlıklarda müsteşarlık kaldırıldığı gibi “Ey vatan göz yaşların dinsin yetiştik çünkü biz” şiarı ile yetişmiş Ertuğrul Bey gibi bürokratlar da yok edildi maalesef…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli gazeteci yazar Vecdi Seviğ’den gelen mesajı paylaşıyorum;

      Nursun, Vural Arıkan'ın azledilmesi gecesi Anadolu Ajansı'ndaydım. O akşam Turgut Bey, gazetelerin sanırım Ankara temsilcileriyle bir aradaydı. Hüsamettin Çelebi de A.A. genel müdürü olarak oradaydı. Ajansın gece nöbetçisi Erdoğan Gürgen idi. Erdoğan ağabey, TRT'den yeni emekli olmuş, bize Ekonomi Haberleri Müdür Yardımcısı olarak gelmişti. Eve telefon etti, Hüsamettin Bey'in tuvalete gider gibi Özal'ın yemeğinden çıkarak verdiği haberi iletti. Tanrıyar ile Arıkan görevden alınmıştı. Arıkan'ı bulma görevi benimdi. Cep telefonundan aradım... desem inandırıcı olmaz tabii... Erdoğan Ağabey'e Kent Otel'e hemen birisini göndermesini söyledim. Biliyorsun, zaten evimiz Sıhhiye'de idi, giyindim Kent Otelin yolunu tuttum. Resepsiyondan girsem bekleyen gazetecilerin kapıda doluşmuş olacağını tahmin ettim, gece kulübü kapısından girip yan merdivenden asla kata çıktım. Köşede Vural Bey, kızkardeşi Türkan Hanım ile oturuyordu. Görünce elini salladı, yanına gittim, garsonu çağırdı önce rakımı söyledi, ardından ben lafa girdim. Turgut Bey'in Hüsamettin Beyin bulunduğu toplantıda anlattıklarını aktardım, karşılığı "Ben istifa etmedim" oldu. Oradaki barın telefonundan ajansa haberimi yazdırdım. Az sonra aşağıdan Ercan Deva'nın sesi duyuldu: "Ajans Vural Bey'den haber geçmiş, İstifa etmedim diyormuş..." Biraz sonra barın telefonu çaldı, katta üç kişiyiz, garson bize doğru geldi, kırk yıllık ahbabım gibi "Vecdi Bey telefon size..." dedi. Erdoğan Ağabey, Hüsamettin Bey'den aldığı haberi aktardı, Başbakan "Ben de azlederim" diyordu. Vural Bey de "Ben de nedenini açıklarım" yanıtını verdiğini yazdırırken, aşağıdaki arkadaşlar Vural Bey'in kime demeç verdiğini tartışıyordu. İkinci kadeh rakıdan sonra geldiğim yerden çıkarken Vural Bey ve Türkan Hanım ile vedalaşıp Ajansın yolunu tuttum. Haberden çok "devlet ajansı" denilen A.A.'da genel müdür ile paslaşarak haber yazdırmanın sevinci içimi kaplamıştı. Hüsamettin Bey'e olan güvenim artmıştı. O gecenin telaşı ile Maliye Bakanlığı'na Ahmet Kurtcebe Alptemoçin'in atan kararını üstte Arıkan'ı görevden alma kararını onun altında verilmişti. Kabahat Resmi Gazete'de değildi, Başbakanlıktan verilen evrak numarasına göre önce atama yapılmış, sonra görevden alma gerçekleştirilmişti. Kısa süre sonra benzeri bir hata da A.A.'nın Basın Yayın Genel Müdürlüğü'ne bir KHK ile bağlanmasıyla yapılmış. bu kez de A.A. Yönetim Kurulu topluca istifa etmiş, istifa mektupları makama ulaşmadan ajans teleksinden yayımlanmıştı. İstifa kararnamenin uygulanmayacağı teminatı üzerine dilekçeler işleme konmamış ve verilen söz de tutulmuştu.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...